13.Hafta: Bebekken pusetim bile otomobil şeklindeymiş

En sevilen yabancı genel müdürlerden biri. Niye? Çünkü çok zeki. Çünkü cin gibi. Kıvrak, hızlı.

O kadar çok yurt dışında yaşamış ki, farklı kültürlere alışık, kalıpları yok. Çok yönlü, hangi konudan bahsetseniz, anlatacak bir şeyi var. Bir de çalışkan ve iş kolik. Ruhunda bir satıcı yaşıyor, otomobil aşığı bir satıcı. İş yapmayı, iş bağlamayı, iş bitirmeyi çok seviyor. Sadece para için değil. Hakikaten işini yaparken haz alıyor. İşte karşınızda, Peugeot’nun Türkiye Genel Müdürü Jean Pierre Vieux… Onunla 250 kişi önünde yaptığım canlı röportajdan gelen 20 bin lira Cumartesi günü röportajını yayınlanan Gülay F.’ye gitti.

Niye bu kadar çok seviyorlar sizi…

Hiçbir fikrim yok. Sadeyim ben, hava basmam. Olduğum gibiyim. İnsanlara karşı hep açık ve dürüst olmayı tercih ederim. Belki bu yönümü seviyorlardır. Çünkü Türkiye’de de insanlar direkt olmaktan hoşlanıyorlar.

Gerçek bir otomobil tutkunusunuz. Kaç yaşındaydınız otomobillere âşık olduğunuzda…

Bebekken, kocaman dört tekerlekli olan bir pusetim varmış. Bir tek elimde direksiyonu eksikmiş. Bence oradan kalma bir aşk. Şaka değil. Abim de pilot, onun puseti de uçak herhalde!

Ama sizdeki sadece hız merakı değil öyle değil mi?

Doğru, ben otomobillere dair her şeyi seviyorum, formunu, yapısını, gücünü. Küçükken bütün otomobil markalarını, modellerini, özelliklerini ezbere bilirdim.

Seslerinden onları ayırt edebilir miydiniz?

Elbette.

O zaman soruyorum: Hangi arabanın motor sesi kadınları daha fazla tahrik ediyor. Ben Maserati ya da Ferrari diye biliyorum…

Hayır efendim Peugeot 508… (kahkahalar)

Bir de tamirat merakınız var…

Sormayın!

Otomobil tamir edebildiğinizi biliyoruz, peki saç kurutma makinesini ya da çamaşır makinesini de tamir edebilir misiniz?

Evet, geliyor öyle şeyler elimden. Bozulan aletleri tamir edebiliyorum. Çamaşır makineniz bozulursa bana haber verebilirsiniz!

Siz bu arada, gençken araba da yapmışsınız! Daha acayip bir şey duymadım. İnsanların merakı olur da, araba yapamaz…

Orta halli bir aileye mensubum, fazla param yoktu, hatta hiç yoktu, ama işe bak ki çok da güzel bir kıza âşık olmuştum -sonradan karım ve iki çocuğumun annesi oldu- Christiane o yıllarda başka bir şehirde okuyordu. E ben de onu görmek istiyorum. Benim ikinci el araba çalışmıyor. N’aparsın? Hurdacıdan aynı model bir araba satın aldım, benim emektarla ikisinin parçalarını birleştirdim. Çalıştı valla, o yeni arabayla sevdiğim kadına gittim.

Bu nedir? El becerisini mi?

Çok abartılacak bir şey değil. Evet, var böyle bir yeteneğim. Meraklıydım da. Ama unutmayın ki, arabaların teknolojileri o yıllarda daha basitti.

Siz, dünyanın en şanslı kulu olmalısınız! En sevdiğiniz hobinizle uğraşıyorsunuz. Bir de üstüne para veriyorlar, öyle mi?

Aynen. Bu kadar yıl geçti, hâlâ heyecanlandırıyor beni bu iş.

Nasıl girdiniz Peugeot’ya?

Üniversiteden sonra girilecek en iyi yerlerden biriydi. Çok özel bir hikâyesi yok.

Ve 30 sene kaldınız? Niye?

Nasıl yani?

Aynı yerde 30 sene kalmak, iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?

30 sene kaldım ama hep aynı işi yapmadım. Çok farklı departmanlarda çalıştım, motosiklet bölümünün de başına geçtim. Sonra bir sürü ülke gezdim, o yüzden hiç aynı işi yapıyormuşum gibi hissetmedim. İki ülkede uzun süre genel müdürlük yaptım, Arjantin ve Polonya. Onun dışında bir sürü yeri de görevli olarak gezdim. Peugeot 200 yıllık bir firma ama hâlâ genç ve dinamik, sürekli kendini yenileyen, gençleşen, hep yeni arayışlar içinde olan bir marka. Hatta bu yılbaşında logomuzu dahi değiştirdik, bu da dinamizmimizi simgeliyor.

Yani siz hayatta bir Peugeot’ya, bir de karınıza mı sadık kaldınız…

– Tabii şunu da söylemek lazım: Hep Peugeot’ya sadık kaldım ama, insanın işini yapabilmesi ve elindeki aracın ne kadar iyi olduğunu anlayabilmesi için, başka markaları da denemesi gerekiyor. Ben de öyle yaptım. Ama bunu sadece otomobiller için söylüyorum!

Hâlâ Fransız mısınız? Dünya vatandaşı oldunuz mu?

Sanırım dünya vatandaşı oldum, bu kavramı çok sevdim çünkü benim için çok uygun.

En fazla hangi ülkede yaşamaktan keyif aldınız?

Sorulur mu? Tabii ki Türkiye.

Bu ülkede insanlarla iletişim kurmak kolay mı zor mu?

En güzel tarafı bu Türkiye’nin: Sadece gözlerle de iletişim kurabiliyorsunuz.

Türkiye ya da İstanbul’la ilgili en sevdiğiniz şeyler…

Tarihi ve kültürel zenginlik. Çeşitlilik, renklilik. Bu karmaşa. Devamlı yaşıyor olması. Yeniliğe açık olması, dinamik olması, şaşırtıcı olması. İnsanlar. Yemek…

Nasıl oluyor da eşiniz sizden daha iyi Türkçe konuşuyor?

Ya çok utanç verici değil mi? Çünkü o gündelik hayatını da devam ettirmek zorundaydı. Sokakta, alışverişte insanlarla iletişim kurabilmek için benden daha çok çaba sarf etti.

Türk mutfağını seviyor musunuz?

Bayılıyorum.

Şarap mı rakı mı?

Tabii ki rakı. Bunlar ne biçim soru! Rakının yerini ne tutabilir? Ama Türkiye’de giderek artan kalitede ve çeşitlilikte şaraplar üretiliyor.

Kızlarınızı özlüyor musunuz?

Biri Fransa’da, diğeri Amerika’da, evet özlüyorum. Bir de manevi kızlarım var. Burcu Çetinkaya ve Çiçek Güney.

Evet, Türkiye’de kadın ralli ekibi kurmak nereden aklınıza geldi?

Bu da ülkenizin yeterince bilinmeyen yönlerinden biri: Son derece genç, dinamik ve her şeyi yapmayı muktedir bir nüfusunuz var, özellikle Türk kadınları bu alanda güçlü özellikler taşıyor. Biz de Türk kadınının bu yönünü yansıtmak istedik. Üzerinde bir Türk bayrağı olan bir Peugeot ile bütün dünyada yarışsınlar istedik. Kıtalararası Ralli Şampiyonası’nda puan alan ilk kadın ekip olarak tarihe geçtiler. Biz bununla gurur duyuyoruz, gerçekten onlar Türkiye’nin elçileri.

Otomotiv sektöründe teknoloji çok gelişti. Elektrikli ve hibrit otomobiller hayatımıza ne zaman girecek?

Elektrikli araçlarımız, bu yıl bitmeden Avrupa’da piyasaya çıkıyor, hibrit araçlar da hazır. Türkiye’de satılabilmesi için vergi mevzuatının bu araçlara uyarlanması gerekiyor. Biliyorsunuz çevrecilik açısından bu arabalar çok önemli.

Peugeot dışında bir araba kullanma şansınız var mı?

Var ama doğru olmaz. İnsan bir otomobil markasını temsil ediyorsa, öncelikle bu otomobilin en iyisi olduğuna kendisi inanmalı. İnanmıyorsa, işini de doğru yapamaz.

Fransız olmanın en güzel tarafı?

Bence Paris gibi bir şehre sahip olmak. Paris, bütün dünya tarafından bilinen, beğenilen ve gidilmek istenen bir kent. Güçlü bir kimliği ve aidiyeti var.

En berbat tarafı?

Fransız olmak!

Nasıl yani?

Fazla “beğenilir” olmanın getirdiği, bir kendi içine kapanmaları var. Dışarısıyla ilgilenmeme, başka ülkeler konusunda yeterince bilgi sahibi olmama. O içe kapanmaları “kibir” olarak da yorumlanabilir, oysa öyle değiller.

Son olarak neden Sivassporlusunuz?

Ama neden olmayayım? Üç büyükleri tutmamı beklemiyorsunuz değil mi? Ben bir Anadolu takımına destek vermek istedim. Gerçi bu sene iyi gitmiyoruz, kendimi sorumlu hissediyorum. Çünkü Sivas’ın en önde gelen iki oyuncusu Peugeot’nun yeni modeli VCZ’den aldılar. Ve rivayete göre, arabalarından hiç inmedikleri için yeterince çalışamıyorlarm

 

Yorum Bırak