‘Greenpeace’çiler bizim Karadeniz’de zaten hep bela olmuşlardır!’


Cumhurbaşkanı her gün bir şey diyor da…
Ben Greenpeace lafını duyunca dikkat kesildim…

Dedi ki, “Hidroelektrik santralları konusunda adeta devrim yaptık. Bu konuda da çok ciddi engellemelerle karşılaştık. Greenpeace’çiler filan. Bizim Karadeniz’de zaten hep bela olmuşlardır! Söze geldiği zaman da aydın diye geçinirler… ”

Aynen böyle dedi.

Her şeyin müsebbibi Greenpeace yani!

Kötülüklerin anası!

Ve n’oldu, oradaki yerel halkın direnişi birdenbire silindi gitti!

Havva Ana vardı mesela!

Yerel halkın temsilcisi…

Ya da Amasra’da toplanan binlerce imza…

Oraya termik santralın yapılmasını istemeyenler…

Yani Karadeniz’e sahip çıkan Karadenizliler, bizzat yerel halkın kendisi…

Cumhurbaşkanı, onlardan hiç söz etmedi!

Öyle bir konuştu ki, sanki onlar yok, hiç var olmadılar, sanki sadece Greenpeace var…

Neden böyle yaptı?

“Dış mihrak” diyebilmek için.

Greenpeace’e at suçu…

Dış mihrak de…

Kurtul…

BİLGİ

– Greenpeace’in sadece Amasra’da, yerel sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yeni açılması planlanan kömürlü termik santrala karşı bir kampanyası mevcut.

– Bu arada Amasra’da halk, 2100 imza toplayarak Türkiye’nin en geniş katılımlı çevre davasını açtı. Yani Greenpeace’ten bağımız gelişen bir halk hareketi bu.

– Ama Karadeniz bölgesinde kömürlü termik santrallar, nükleer santral ve HES’ler konusunda faaliyet yürüten birçok yerel sivil toplum kuruluşu ve platform var. “Karadeniz İsyandadır”, “Derelerin Kardeşliği”, “Sinop Nükleer Karşıtı Platform” gibi…

– Ayrıca Doğu Karadeniz’de tamamen yerel ve örgütsüz hareketler de mevcut. Yeşil Yol’a karşı yürütülen yerel mücadelenin sembolü olan “Havva Ana”, en şahane örneklerden biriydi…

– Cumhurbaşkanı tüm bunlardan söz etmedi tabii.

– Tüm bu halk hareketlerini, Greenpeace’e mal etmek daha kolay bir yol.

– Ama yerel halkın mücadelesini yok saymak anlamına da geliyor…

HAMİŞ: Bu arada Greenpeace’in çalışmaları da Cumhurbaşkanı’nın konuşmasıyla sadece Türkiye’ye indirgendi. Oysa Greenpeace, tüm dünyada 55 ülkede iklim değişikliğine karşı aktif mücadele yürütmekte…

BEN TAKTIM BU TEKMECİYE!

TEKMECİ, 21 Aralık’a kadar serbest.

Ondan sonrası Allah kerim.

21 Aralık’ta duruşması var.

Tekmeyi atan elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor, tekmeyi yiyen Ayşegül Terzi travma yaşıyor.

Sokaklara çıkamıyor, korkuyor.

Olacak şey mi?

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz biz?

Anlamak mümkün değil.

Yazınca da bir şey olmuyor ama olsun, siz bilin, 21 Aralık’ı bir yere not edin…

Bu ülkenin kadınları olarak başımıza gelmeyen kalmadı ama yine de pes etmeyeceğiz, mücadele edeceğiz.

Başka Ayşegül Terzi vakası yaşamak istemiyorsak, şort giydiğimiz için tekme yemek istemiyorsak, mahkemelerimizin aldığı karar hukuka uygun olmalı.

İnsan haklarına aykırı olmamalı.

Kişileri teşvik edicilikten uzak olmalı.

21 Aralık’ta, tekmecinin hak ettiği cezayı alması dileğiyle…

AYŞEGÜL EVDE TUTUKLU ÇÜNKÜ TEKMECİ DIŞARIDA TUTUKSUZ YARGILANIYOR

Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye konuyla ilgili görüşlerini sordum…

Tekmeci, 21 Aralık’ta yapılacak duruşmaya kadar serbest. Bu, nasıl bir şey? Bu nasıl bir hukuk?

– Ben de soruna soruyla cevap veriyorum: “Var mı böyle bir hukuk?” Bence yok!

Açıklaması ne peki? Bir giriyor, bir çıkıyor… Yaptığı rezillik hakkında bu kadar küstahça konuşmasına rağmen, hukuk mekanizması işlemiyor. Bu da hepimizde isyan duygusu uyandırıyor. Nasıl oluyor da bu kararlar bu kadar laubali şekilde değişebiliyor?

– Aslına bakarsan, Anayasamızın 17/1. maddesi aynen şöyle: “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz!” Böyle bir madde olmasına rağmen, Anayasa’ya aykırılıktan yargılanmıyor sanık…

Akıl alır gibi değil…

– Evet değil! Yine imzacısı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesine de aykırı olduğu halde, o ihlalden de yargılanmıyor. Avrupa Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 6. maddesi olan insan yaşamının korunması konusunda temel hükümlere imza koymuş bir ülkede, belediye otobüsünde tekme yiyen Ayşegül Terzi, yediği tekme nedeniyle tutuklu bir yaşam sürüyor…

Ayşegül “tutuklu” çünkü “tekmeci sanık” dışarıda “tutuksuz” yargılanıyor…

– Aynen öyle!

NABZA GÖRE ŞERBET

Sizce adalet duygusu bu olayda ne kadar, nasıl zedelendi? Aile Bakanı’nın, “Tutuklu yargılanmasını istiyoruz!” demesi bir işe yarayacak mı?

– Bizce adalet duygusu, nabza göre şerbet oldu. Düşünsenize, aynı hukuk kitabını okumuş hukuk fakültesi mezunusunuz, biriniz savcı, biriniz hâkim olmuşsunuz. Anayasa’ya aykırılık, uluslararası sözleşmemelere aykırılık var ama ayrı karar verip bunları görmezden geliyorsunuz. Toplumun içinde bulunduğu şartları göz ardı ediyorsunuz. Bir erkeğin, iç dünyasında yaşattığı düşünce uygulamalarına göre mi yargılama yapacak hukuk? Keşke sayın bakan, ilk andan itibaren bu olayı sahiplendiğini gösterebilseydi, bu çok önemliydi. Şimdi bile savunuyor olması bir adımdır tabii ki ama o zaman da hukuk, talimat almış oluyor ki bu çok vahim. Biz kadın örgütleri olarak 21 Aralık duruşmasını çok önemsiyoruz. Herkesin bu meseleyi ciddiye almasını istiyoruz…

HAMİŞ: Kadın Dernekleri Federasyonu’nun Acil Yardım Hattı’na bu numaradan ulaşabilirsiniz: 0 212 656 9696. Onlar cesur kadınlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğini tabana yaymaya çalışıyorlar ve olan biten haksızlıklarla, tüm güçleriyle mücadele ediyorlar…

Yorum Bırak