Gerçekleri öğrenin ve benim onurlu, yalansız yaşamama imkan verin!


Nefis filmlerdi.Güzel, dokunaklı ve derin…‘Zenne’ ve ‘Çekmeceler’. İzlemediyseniz mutlaka izleyin.İkisinin de bende yeri ayrı. Caner Alper, eşi Mehmet Binay’yla birlikte o filmlerin senaristi ve yönetmeni. Pek çok ödül kazandılar. ‘Zenne’yle Altın Portakal’da SİYAD En İyi Film, En İyi İlk Film ve oyunculuk ödülleriyle, dünya festivallerinde otuzun üzerinde ödül…

Şimdi de o Caner Alper -ki aslında endüstri mühendisi ama sinemaya gönül vermiş bir sanatçı- bir kitap yazdı: ‘Temiz Aile Çocuğu!’ Otobiyografi… Daha önce okumadığım kadar açık ve damardan yazılmış. Otobiyografi çok anarşist bir yazı biçimi. Ve zordur yalansız dolansız yazmak. Kendini, aileni yerle bir edebilmelisin. Caner Alper de etmiş. Yani ‘Temiz Aile Çocuğu’ öyle herkesi mutlu edeyim, kimse alınmasın diye yazılmış bir şey değil. Gerçekten 10 numara. Cesaret ister böyle bir şey yazmak.“Ne olursan ol, sıradan olma” diyen annesiyle yaşadığı çatışmaları, zorlukları yazmış. Ailenin diğer fertleriyle de ilişkisini… Bu kadarı mı şeffaf olunur! Bir eşcinsel çocuğun gözünden bu ülkede büyümeyi yazmış. Karşılaştığı sorunları anlatmış. Çok çok etkilendim. Çünkü içeriden anlatmış. Sinematografik. Ben ilk kez aile dinamiklerini bu kadar net okudum bir kitapta. Sonunda ailesine gay oduğunu söylüyor, kendi deyimiyle “dolaptap çıkıyor” ama o zamana kadar neler çektiğini de okuyoruz. Ve hâlâ gay olmanın bizimki gibi ikiyüzlü toplumlarda ne kadar zor olduğunu… Caner Alper, esas olarak eşcinselliğin özel değil, beşeri ve hukuki bir mesele olduğunun altını çiziyor.

Çok soru sordum, benim de böyle bir sorunum var, derinleşebilmek için soruyorum… Bunun ardından… Bu röportaj, salı da devam edecek…


Fotoğraflar: EMRE YUNUSOĞLU

Hayatından kesitler anlatıyorsun. Ama o kadar şeffaf anlatıyorsun ki, insan afallıyor! Bir kere açıklığını ve cesaretini tebrik ederim. Ve soru geliyooor… Bu kitabı neden yazdın?
– Birkaç yıldır LGBTİ takipçilerimden sorunlarını anlatan mesajlar alıyordum. “Biz sizin kadar şanslı değiliz ki! Bizim ailelerimiz sizinkinden çok farklı, çok muhafazakâr” diyorlardı. Ben de onları okurken hep “Yahu, bize de hoşgörü gökten zembille inmedi ki, mücadele ettik!” diye düşünüyordum. Bu kitabı yazarak, “Her şey böyle değildi, sonradan değişti!” demek istedim. Bir sebep bu. Bir de insan çocukluğunda yaşadığı travmalarda takılıp kalabiliyor. Bilinçaltımda ve kalbimde birikmiş bu tortuları temizlemem gerekiyordu.

Peki hiç korkmadın mı? “Üzerime gelirler, başıma iş açılır. Canımı sıkarlar!” demedin mi?
– Yok, hayır. “Çocukluk acılarımı, hayalkırıklıklarımı, aşkımı iyi anlatabilecek miyim?” diye düşündüm. Bu tür kaygılarım oldu. Dilimin yeterince anlaşılır olmasını ve samimiyetin okura geçmesini ümit ettim. Ben bir sanatçıyım. Korkmuyorum. Biliyorum ki, korku sanatı öldürür. İnsan kendini aşabilmeli. Hele ki sanatçılar… Doğru bulduklarını da, yanlış gördüklerini da korkmadan anlatabilmeli, yazabilmeliler.

‘Temiz Aile Çocuğu’nda, cinsel yönelimi farklı olan bir çocuğun iç dünyasını anlatıyorsun. Kendi iç dünyanı. Peki hiç mi zorlanmadın mı bunları yazarken?
– Çektiğim zorluk “Gerçek ne?” sorusuyla çıktı karşıma. “Gerçekten neyi yazmak istiyorum? Yazarken zorlanıyor muyum? Utanıyor muyum? Babam üzülür, akrabalarım darılır diye endişeler mi taşıyorum? Hadi Caner, gerçeği yaz” diye diye ilerledim. “Ayvalık’taki yaz kampında âşık olduğun o bıyıklı voleybolcuyu yaz. Ona belli etmeden yüzüne, göğsüne nasıl baktığını, giydiği pijamayı nasıl sakladığını ve yıllar boyu kokladığını yaz, utanma!” dedim kendime. Kendim gibi diğer LGBTİ bireyler de aklımdaydı. Onlara bildiklerini yeniden yaşatmak istiyordum.
İnsanın gay olduğu kendine itiraf edebilmesi mi, yoksa ailesine söyleyebilmesi daha zor?
– Kendimize itiraf etmemize gerek yok ki, zaten hep biliyoruz! “Hiç farkında değildim” kıvamında, sonradan olma hikâyeleri de duydum elbette ama bence pek çoğumuz, çok erken yaşta fark ediyor bunu. Şaşırıyoruz… Korkuyoruz… Siniyoruz… Değilmişiz gibi yapıyoruz… Sosyal uyum endişesi duyuyoruz. Belki karşı cinsle olabilmeyi de deniyoruz. Ama öyle bir an geliyor ki, yoruluyoruz, tükeniyoruz. Ve kitapta anlattığım gibi ‘dolaptan çıkmaya’ karar veriyoruz.

Aileye itiraf peki?
– İşte o çok zor! Dünyanın neresinde olursa olsun, hele ki bizim gençliğimizde “Ben ölümü seçtim!” demek gibiydi. Bizden bir büyük jenerasyon daha da bir gizliydi. Ortada olanlar bazı modacılar ve şarkıcılardı. Herkes yüzlerine güler, arkalarından alay ederdi. Birlikte yaşayan koca koca adamlar, ev sahiplerine, patronlarına ‘teyzemin oğlu’ yalanını söylerdi. Ya da “Ailemizle bu meseleyi konuşmamıza gerek yok, onlar zaten biliyordur” diye sessiz ve gizli kalışlarını savunurlardı. “Bu bizim özel hayatımız” diyenler de vardı. Halbuki bu özel değil, beşeri ve hukuki bir mesele.

Senin ailen ne zaman öğrendi?
– Benim annem küskün bir insandı. Ters bir şey yaptığımızda bize küserdi. Feci bir şey. Evde buz gibi bir hava eserdi günlerce. Sonraki yıllarda istemeden de olsa ben ona benzemeye başladım. Daha doğrusu ona onun gibi davranmaya. Yirmili yaşlarımın ortalarında bir gün anneme küstüm. Çünkü İstanbul’a ziyaretlerinde, bizim evimizde değil, düzcinsel ağabeyimin eşiyle birlikte yaşadığı evde kalmayı tercih ediyordu. “Onlarda bir hafta kaldın, üç gün de bizde kal” dediğimde, “Hayır!” diye kestirip atıyordu. O zaman ben de, bu çıbanı patlatıp, iltihabı akıtmaya karar verdim. “Ben gay’im diye mi böyle yapıyorsun?” diyememek canıma tak etmişti çünkü! Sonunda söyledim. Annem önce ağladı, “Kim olursan, ne olursan ol, benim oğlumsun” dedi. Sonra da “Ben hep biliyordum zaten, seni hep izlemiştim” diye itiraf etti. Bu söylediği daha da kötüydü. Yıllar boyu hep bilmiş ama hiç yardımcı olmamıştı!

Gay’lerin hep anneyle ilişkileri sorgulanır. Cehaletimi mazur gör, dominant anne karakterinin cinsel yönelimde etkisi olduğu söylenir. Ama öyle olsa, abin de gay olurdu!
– Aynen öyle! Palavra yani. Mesela eşim Mehmet’in annesi dünya şekeri. Her iki oğluna da hareket alanı açmış, hiç dominant olmayan bir anne. Bir oğlu düzcinsel, diğeri gay olmuş. Ayrıca o kadar çok gay arkadaşım var ki, anneleri yerine babalarıyla problemleri olmuş, onların duygusal ve fiziki şiddetine maruz kalmış.

Bir gay, rol model olarak annesini mi alır?
– Alabilir. Ama almayabilir de. Bence bu genellemelerden uzak durmak lazım! Anneyle daha çok zaman geçirdik diye gay olduğumuzu zannediyorlar. Bu da palavra! Evet, rol modeller karakterimizi belirliyor ama yönelimizi belirlemiyor. Benim zamanımda bu konularda deneyimsiz doktorların, “Babasıyla daha kaliteli zaman geçirsin, balığa gitsin, maça gitsin” diye tavsiyeleri olmuş gay arkadaşlarıma. Trajikomik tavsiyeler bunlar! Gay yönelimi olan bir çocuğu, futbol maçına götürürseniz düzcinsel olmaz! Tam tersine futbolcuların bacaklarını filan seyreder.

Gay’lik doğuştan olan bir şey, o yüzden ‘eğilim’ değil ‘yönelim’…
– Aynen öyle! Kesinlikle yönelim. ‘Tercih’ kelimesinin asla kullanılmaması gerek! Ben böyle doğdum. Tıpkı kahverengi gözlü olmayı da, kel olmayı da tercih etmediğim gibi gay olmayı da tercih etmedim! Kellik, kulağa kötü gelebilir, gay olmayı kötü sanmayın. Yönelimin iyisi-kötüsü olmuyor. Benim gerçeğim bu. Dominant anneye gelince, onların evlat baskısı hep var. Ama gay-lezbiyen veya düzcinsel farketmiyor. Ebeveynler, kabul etme duygusunu vermediği sürece, içimizdeki huzursuzluk bir türlü dinmiyor. Tek istediğimiz, “Canım oğlum, canım kızım, ben senin annenim ve hayatım el verdiğince seni korurum. Sana kimseler bir şey yapamaz. Sen benim canımsın!” diyebilmeleri. Bu kadar kolay aslında.

Senin annenle ilişkilerin nasıldı?
– Komplike! Annem artık hayatta değil. Çok karışık bir 47 yıl geçirdik birlikte. Kimi zaman çok eğlenceliydi, kimi zaman da bezdirici. Müthiş bir hayranlık da vardı karşılıklı. Sevgisini bölüşmek istemeyen hali, beni çok bunaltırdı. Arkadaşlarımdan, sevgililerden kıskanması bana “Bu ne garip bir anne, sevgili gibi” dedirtti sonraki yıllarda.

HAYAT BOYU BEKÂR KALIP “KARŞIMA KİMSE ÇIKMADI!” YALANININ ARKASINA GİZLENENLER


Eşcinselliği hastalık gibi değerlendirenlerin yaşadığı bir toplumda, gay olmak ve gizlenmeden yaşamak ne kadar zor?
– Benim büyüdüğüm yıllarda çok zordu. Şimdi büyük şehirlerde gençler nispeten daha rahat. En azından yakın arkadaşlarına bunu açıklayabiliyorlar. Muhafazakâr, alaycı kişileri içlerinden biri uyarıyor. “Öyle konuşma! O gay adamın, o lezbiyen kadının sana ne zararı var? Saygılı ol!” diyebiliyor. Geçen yaz LGBTİ haftası farkındalık etkinlikleri kapsamında, fabrikalara konuşmacı olarak davet edildik. Mehmet ve ben şaşırdık ama tabii çok da sevindik. Onur Haftası’nı başlatan New York’taki Stonewall ayaklanmasından ve sonraki yıllardaki gelişimlerden bahsettik. Derken kendi yaşadıklarımızı da anlatmaya başladık. Hem çok duygulandılar hem çok eğlendiler. İşçiler, orta seviye yöneticiler, müdürler gay-lezbiyen arkadaşlarına nasıl davranmaları gerektiğini, onları nasıl rahatlatacaklarını sordular bize. Bu yolda eşcinsel veya düzcinsel farketmiyor, herkese bir görev düşüyor.

Peki gay olduğu halde, bunu kendine itiraf edemeyen, kabullenemeyen erkekler var mıdır?
– Vardır elbette. Hayat boyu bekâr kalıp “Karşıma kimse çıkmadı!” yalanının arkasına gizlenenler de vardır. Kabul edemedikleri, kabul edilmeyeceklerini düşündükleri için evlenenler de vardır. Kitapta kuzenlerimden birini de yazdım. “Kadın görüntüsünde olduktan sonra benim için farketmez, yatarım!” diyordu ve diğer erkekler de kafa sallıyor, onu anlıyordu. Yani o bir trans ile yattığında, hâlâ düzcinsel olduğunu zannediyor, kendini öyle kandırıyordu!

ÇOCUKKEN BİRİ GÖZ UCUYLA GAY OLUŞUMU İMA ETSE ANNEM ONLARA DEĞİL, BANA KÜSERDİ!

Annenle ne tür çatışmalar yaşadın?
– Ah! Üzerine kitap yazdığım meseleyi tek ve kısa bir soru gibi soruyorsun! Başlıklar şöyle: Çocukken akrabalardan biri, göz ucuyla gay oluşumu ima etse, annem onlara değil, bana küserdi. Günlerce konuşmazdı! Dayımın, dans ettim diye beni dövmesine ses çıkarmaz, arkadan “Oh olsun!” çekerdi. İlerleyen yıllarda cevabını bildiği ve beni üzeceğini düşündüğü şeyi bilmez gibi sorar, sıkıştırır, konuşturmaya çalışırdı. Gay olduğumu açıkladıktan sonra ise ortamına göre tavır değiştirmesi beni çok sinirlendirirdi. Çok muhafazakâr birilerinin yanında “Bu hiç normal değil!” dediği de olurdu. Çok hoşgörülü, entellektüel birilerinin yanında “Yeni bir şey değil ki! Antik Yunan’da bile en kutsanan ilişkiydi!” diye savunduğu da olurdu. “Elbette başarırsın, yeter ki çalış!” dediği de, “Eksiksiniz siz! Festivalde asla size ödül vermezler!” diye demoralize ettiği de…

Onu mutlu etmek için mi ‘temiz aile çocuğu’ oldun?
– Çok küçüktüm, sanırım 5-6 yaşlarında… Annem, abimin doğumu sırasında yaşadığı sıkıntıları anlatmıştı. Çektiği acılar karşısında bağırmasın diye ısırdığı bileklerinde yer etmiş diş izlerini göstermişti bana. O kadar duygusal şiddet karşısında haliyle, “Aman iyi çocuk olayım, kibar olayım, lütfensiz, teşekkür ederimsiz konuşmayayım, o ne isterse yapayım, onu üzmeyeyim!” derdine düşmüştüm. Onun aferini dünyamı aydınlatır, kaşlarını çatışı dünyamı karartırdı. Bir kabalığım yüzünden üzüldüğünde, küstüğünde vicdan azabı çeker, günlerce kendime gelemezdim. Durmadan ders çalışırdım. 9 değil, 10 almak için. “Sınıfta alkışlandım!” diyebilmek için. Evden de, sözünden de çıkmaz, yanından ayrılmazdım. Yolda yürürken elini bırakmazdım. Kıyafetlerimi kirletmez, önlüğümü, yakamı buruşturmamaya özen gösterirdim. Sanırım hayatını riske atarak beni doğurmayı göze alan anneme karşı, ‘temiz aile çocuğu’ olup, onu mutlu etmekten başka çarem yoktu!

Ne diyorsun bu kitapla sen insanlara? Bir cümleyle söyleyecek olsan…
– Gerçekleri öğrenin ve benim yalansız, onurlu yaşamama imkân verin!

EŞCİNSELLİK, KAPI ARALIĞINDA CİNSELLİĞİN TATMİNİ MESELESİ DEĞİL… SOSYAL VE HUKUKİ BİR MESELE

Bu ülkede eşcinsel olmak ne kadar zor?
– Eşcinsel olduğunu açıkladıktan sonra dimdik durmak, onurunla yürümek çok zor. Hele ki ekonomik özgürlüğün yoksa, annenin babanın evinde oturmak zorundaysan. Küçük bir şehirde alay malzemesiysen… Bunlara da bitmiyor aslında. Bak, biz hangi noktalara geldik, hala ne istismarlar yaşıyoruz! Dile yerleşmiş en kolay aşağılama nedense hala bizden geçiyor! Geçen gün yakın bir arkadaşımla şarap içiyoruz. Kolej mezunu, üniversiteyi yurt dışında okumuş birisi. Üçüncü bir kişinin yaptığı hadsizliğe atfen, “O ib.eye neymiş ki?” çıkıverdi ağzından. Ben gülümsedim ve “Yok ib.e değil. Olsa zaten bunu yapmazdı” diye onu kibarca düzelttim. Bu örnekten tutun da kaldığımız otelden, alacağımız yüzüğe, birlikte aldığımız evin haklarına, hastaneye gittiğimizde gördüğümüz muameleye kadar her şey çok zor. Sana “Bu düzen bizim! Yararlanmak istiyorsan eşcinsel olma! İlle de olacaksın, gizle, hatta evlen ve çocuk yap!” diyor.
Açık gay’sen çözümlerden biri gitmek mi? Kalınca, susmak ve gizlenmek mi gerekiyor?
– Gitmek bir çözüm değil ki! Geçici bir süreliğine uzaklaşmak, kaybolmak ne kazandırır? Gitmek ya da kalmak bir imkan ve tercih ayrıca. Memleketinden ayrı yaşamak istemeyenler de var. Nereye gidersek gidelim zorluklar bizimle gelecek. Annen, baban seni ziyaret etmek isteyecek, “Neden evlenmiyorsun?” diye soracaklar. Gizlendiğiniz sürece taciz devam edecek. Mücadele etmek gerekiyor. Yılmadan. Çalışmak, kazanmak, bizi zorlayan, inciten herşeye mesafe koymak gerekiyor…

Peki eşcinsel olup, bunu gizlemek zorunda kalanları kınıyor musun?
– Kınamıyorum da, ekonomik güçlük yaşamıyor olmasına rağmen 40-50 yaşına gelmiş hala annesiyle babasının evinde oturan, “Rahatım yerinde, niye başka eve gideyim ki?” diye gizlenenleri anlayamıyorum. “Bu adam, on beş yıldır bütün tatillere beraber gittiğim erkek arkadaşım işte!” diyemeyen reklamcılar, her haftasonunu beraber geçirdiği eşini, “şüphelenir” diye annesine tanıştıramayan diş hekimleri tanıyorum. Onları kınıyorum elbette… Eşcinsel olup, “Bu, benim özel hayatım. Herkese niye açıklayayım ki?” diyenleri de kınıyorum zira bu bir sosyal ve hukuki bir mesele. Bu, sadece kapı aralığında cinselliğin tatmini meselesi değil. Hep beraber çalışıp, mücadele verip bu karanlıktan, zulümden kurtulacağız. Bunun için en azından yılda bir kez onur yürüyüşüne gelmeli, “İşte buradayız!” diyebilmeliyiz. En çok da sanatçılara iş düşüyor. Dürüstlükte, cesarette en önde, kol kola olmalılar…

AKTİF MİSİN, PASİF MİSİN?



Peki babanın utana, sıkıla, “Aktif misin, pasif misin?” diye sorması nasıl bir şey? Sende ne tür bir etki yarattı?
– Babam çok tonton, sevilesi bir insandır. Bize hep çok kibar ve sevgi dolu davranmıştır. Asla küfür etmez, açık saçık konuşmazdı. Dolayısıyla yıllar önce o sormaya çalıştığı şeyi anladığımda şoka girdim. Sanırım 2006’ydı, yani 36 yaşındaydım. Utanç verici bir şeydi. O durum, yani yatakta aktif veya pasif olduğumuzun sorulması, merak edilmesi, biz gay’ler için nasıl bir şey biliyor musun? Bunu aslında en çok kadınlar anlar: Gerdek gecesi gelinin bekâret kanını bekleyen erkek tarafı gibi. Dışarıdan aldıkları namuslarının bozuk olmadığına ilişkin delil bekleyen ebeveynler gibi, annemin etkisiyle babam bana bunu soruyordu. Biz seni “erkek” sanıyorduktan kastı oydu. İnanamadım. Bu da başıma mı gelecekti, diye gözüm karardı! Sustum. Telefonda babamın ağlayışını dinledim…

Aktif eşcinsellik daha kabullenebilir bir şey gibi mi geliyor bu ikiyüzlü topluma?
– Eğitim seviyesi düştükçe evet. “Yatakta aktifim, bu beni gay yapmaz, yani değersiz değilim. Zaten evliyim de. Nişanlım da var. Çocuklarım da olacak. Arada kaçamak da yapsam, evime döneceğim,” düşüncesi ne yazık ki hala çok yaygın. Sadece bizde değil, yanlış anlaşılmasın, bizim gibi tüm iki yüzlü toplumlarda. Yunanistan’da, İtalya’da, Fransa’da, Orta Doğu’da, hatta Amerika’da Afro-Amerikalılar ve Latin’ler arasında…

Oysa, bunun aktifi pasifi yok mu?
– Nasıl olabilir? Kendi cinsinin elini, ya da bacağını tutuyorsun, heyecan duyuyorsun, sevişiyorsun, öpüşüyorsun bunlar sayılmıyor da, zevk aldığın yer yani aktif veya pasif olman itibarıyla mı gay oluyorsun? Kitabın pek çok kısmında bu konuya değindim aslında, ama annenin veya babanın bunu sorması, ima etmesi en kötüsü sanırım. Düşünsene, “Tamam gay’sin kabul ediyoruz, bari bize aktif olduğunu söyle!” der gibi karşına dikilmişler. Ben kendimin ya da eşimin gay oluşunu bu konuyla nasıl sınırlandırabilirim? Hem size ne? Düşünebiliyor musun, Türkiye’nin önde gelen yönetmenlerinden birinin annesi bile bizimle ilgili bunu sormuş oğluna. “Hangisi karı, hangisi koca rolünde” diye…

Yorum Bırak