“Fatih Terim’in kızısın!” diyenlere artık babam cevap veriyor: “Hayır, ben Buse Terim’in babasıyım!”


Stüdyoya girdiğimde pompasını çalıştırmış süt çekiyordu, gülümsedi…
Huşu içinde.
Erkenden gelmiş, giyeceği kıyafetleri asmış…
Kızını uyutmuş, pusete koymuş…
Ekibinden iki genç kadın da var yanında, yeni tasarımı patiklerle ilgileniyorlardı…
Nil en güzel haliyle uyuyor, bakıcı hanım da orada bekliyor…
Herkes huzur içinde.
Her şey kontrol altında.
Neden?
Çünkü Buse Terim öyle bir kadın.
Küçük bir ahtapot, herkese, her şeye yetişiyor.
İnanılmaz organize.
Planlı.
Hiçbir şeyi tesadüfe bırakmıyor.
Çalışkan.
“Vayyyy be!” dedim.
Buse Terim’in yaşı genç ama ondan öğrenecek çok şey var.
Ben en baştan beri onu başarılı buluyorum, disiplinli buluyorum, çalışkan buluyorum. Ulaştığı başarıda, babası Fatih Terim’in zannedildiği kadar etkisi olmadığını düşünüyorum.
Tam tersine, ona düşmanlık edenlerin babası yüzünden ettiğini düşünüyorum.
O her başarılı, ünlü ana-babanın evladının yaşadığı şeyi yaşıyor. Ne yapsa, “Senin dahlin yok ki, baban sayesinde!” deniyor.
Ama Buse, tüm bunları şahane şekilde geride bırakmış, negatifi konuşmak bile istemiyor, hep pozitifte kalmayı tercih ediyor.
Üç aylık bebeğini de, yeni çıkardığı sempatik patiklerini de kutluyorum.
Devam Buse, kim tutar seni…

buse-terim-nil-ayse-arman

Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu

Anne de oldun, nasıl bir duygu patlaması içindesin?
– Bildiğin gibi değil, acayip mutluyum. Ama biraz şaşkınım, şunun şurasında üç aydır anneyim. Nil ile hayatımızın tamamlandığını hissediyorum. Her şey onunla birlikte daha farklı görünür oldu gözüme. İtiraf edeyim, anne olma fikri çok korkutuyordu. Sorumluluk açısından ürküyordum. Ta ki Nil’i kucağıma alana kadar… Birden sanki sihirli bir değnek değdi ve yıllardır anneymişim gibi hissetmeye başladım. Her anne gibi âşığım kızımıza.

Geceleri kalkıp nefesini dinliyor musun?
– (Gülüyor) Elbette. Hele ilk doğduğu günler, her 5 dakikada bir! O uyurken, benim de uyumam gerektiğini söylüyorlardı hep. Ama kendimi başında beklemekten alamıyordum. Şimdi biraz daha rahatladım.

Eşin Volkan’la, hayran hayran, “Hayatta yaptığımız en iyi şey” diye Nil’e bakıyor musunuz?
– Tabii. Onu evde bırakıp kısa süreliğine çıkmak durumunda kaldığımızda bile telefondan fotoğraflarına bakıp, videolarını seyrediyoruz. Böyle şahane bir delilik hali geliyor insanın üzerine.

Nasıl bir fark oldu hayatında?
– Ben, eski ben değilim. Artık hayatımın merkezinde Nil var. Onunla yatıp, onunla kalkıyorum. Her anında yanında olmak istiyorum. Her anne için olduğu gibi önce o, sonra dünyanın geri kalanı geliyor benim için…

Seni korkutan, endişelendiren durumlar olmuyor mu, peki?
– Olmaz mı? Üç aylık olmak üzere ve hareketlenmeye başladı. “Acaba kafasını bir yere çarpar mı? Dönerken bir şey olur mu?” diye bin tane senaryo yazıyorum kafamda. Ama öyle evhamlı annelerden de olmak istemiyorum.

En büyük destek kim?
– Eşim, annem, babam, ablam…

Peki hamilelik nasıl geçti?
– Tahmin ettiğimden çok daha iyi geçti. Yedi aylık hamileyken karnım burnumda dans ederken buluyordum kendimi! Bence, sen ne kadar rahat olursan, hamileliğin de o kadar rahat geçiyor. Ben hep pozitif düşünmeye ve rahat olmaya çalıştım. Her şeyin iyi olacağına inandım, öyle de oldu çok şükür.

Sevdin mi hamilelik sürecini?
– İlk üç ay çok bulantım oldu, sürekli kustum. Kâbus gibiydi. Sonraki üç ay ise balayı dönemi. O zaman dedim ki, “Oh ya, ne güzel bir şeymiş bu hamilelik!” Tam onu dediğim noktada geldi son aylar. O zaman fikrim yine değişti. Son bir ay geçmek bilmedi.

DOĞUMA GİDERKEN, HEYECANDAN ZANGIR ZANGIR TİTRİYORDUM

Peki doğuma giderken?
– Çok heyecanlıydım. Zangır zangır titriyordum. İster istemez endişeli oluyorsun. Her şeyin yolunda gideceğini bilsen de içindeki o kuşku, onu sağlıklı sıhhatli görene kadar devam ediyor. Epidural olunca, hiçbir şey hissetmeyeceğimi söylemişlerdi. Evet belden aşağın uyuşuyor, ama her şeyi hissediyorsun. Çok garip bir duyguydu. Nil’i kucağıma verdiklerinde ayık olmak ve onun ilk sesini duymak istedim. Duydum da. Her şey şiir gibiydi. Ve kızım, inanılmaz saçlı bir bebek olarak doğdu. Hiç unutamıyorum ilk tepkimi: “Bu güzellik ne! Bu saçlar ne!”

Ablan bir komplikasyon yaşamıştı, korkmadın mı “Ya bende de olursa?” diye?
– Ablamın başına gelen, herkesin yaşayabileceği bir durumdu. Yeğenim Yaman, 26. haftada, prematüre doğdu. Şimdi aslan gibi maşallah. Üç yaşına girecek ve ailemizin neşesi. Sadece ben değil, hamile olan her kadın bu riski taşıyor. Ama olmadı.

Sen hep ama hep üretmeye devam ettin değil mi? Nasıl beceriyorsun?
– Enerjimi, yeni fikirler ve projeler üreterek çoğaltıyorum. Öyle zenginleşiyorum. Üretmezsem kafayı yerim ben! Her şeyden ilham alıp işime katabiliyorum. Kendimi tekrarlamayı da sevmiyorum.

İşle annelik bir arada nasıl gidiyor?
– Gayet iyi! Ben çok programlı biriyim. Organize bir tipim. O yüzden iş-ev-Nil, hayatım bu düzen içinde devam ediyor. Ama tabii ki Nil’e ayırdığım zaman daha fazla.

PATİKLERİ NİL’DEN İLHAMLA TASARLADIM

Patik işine girmişsin, hayırlı olsun, Nil’den mi esinlendin?
– Evet, o benim ilham perim. Hatta ‘Dream’ diye pembe-beyaz çizgili bir model var, ona her baktığımda Nil’i görüyorum. Naif, yumuşak, narin…

Peki bu işe girmenin nedeni ne?
– İhtiyaç. Kızıma, kafama göre patik bulamadım çünkü. Ben anneliğe adım atarken, yeni annelerin de, kalitesinden şıklığına kadar her şeyiyle benimseyip bebeklerine keyifle giydirebilecekleri bir ürün sunmak istedim.

İnsanlar neden seninkileri tercih etsinler? Diğer patiklerden farkı ne?
– ‘Baby On The Go’ uzun soluklu ve sürdürülebilir bir iş benim için. Başladığım hiçbir işimi yarıda bırakmadım, inşallah bu da böyle olacak. Her sezon, trendlere uygun, stil sahibi, yıkanabilir ve anneleri, ellerine aldıklarında mutlu edecek patikler yapmaya çalıştım.

Lohusalıkta zor olmadı mı bu işlere dalmak?
– Tam tersine, bu dönemi rahat geçirmemi sağlayan uğraşlardan biri oldu. Üreten biri olunca, anneliği daha keyifli yaşıyorsun.

Lohusalık seni nasıl vurdu? Kendini bıraktığın, şımardığın oluyor mu? Yoksa, her şeyi kontrol etmeye mi çalışıyorsun?
– Ben çaktırmasam da duygusal biriyim; bu dönem beni daha da duygusallaştırdı. Nil ile geçirdiğim zamanın dışında kendimi işe ve yeni projelere vererek hafifletmeye çalışıyorum.

Evden mi yürütüyorsun işleri?
– Ev ve ofis saatlerimi Nil’in ihtiyaçları doğrultusunda dengeliyorum. Nil’in evdeki düzenini ofiste de kurdum. Onun bana ihtiyacı olduğu kadar, benim de ona ihtiyacım var! Çok özlüyorum.

Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsun?
– Şu anda 12 kişilik bir ekibiz. Gittikçe de büyüyoruz. Bu da bana doğru yolda olduğumu ve yaptıklarımın fazlasıyla karşılık bulduğunu gösteriyor.

FENERBAHÇELİLERİ İNCİTMEK İÇİN SÖYLEMEDİM

“Fenerbahçelilere ateş düştü!” diye tweet atarken, onları sinir edeceğin aklına gelmedi mi?
– O ifadeyi kimseyi incitmek için söylememiştim. Zaten silerek de o zaman gereğini yapmıştım.

O büyük kavga nasıl sonuçlandı?
– Eleştiri, karşı görüş, dokundurmalar, takılmalar, bunlar hep olağan şeyler. Ama maalesef, işi, küfür ve hakaretin de ötesinde tehdide vardıranları da yargıya havale etmekten başka çarem yoktu. Öyle de yaptım.

Ceza aldılar mı?
– İnan o konuyu takip etmedim! Kendimi o zaman da, şu anda da işime adamış durumdayım.

HER GÜN DAHA FAZLA İNSAN BENİ TAKİP EDİYOR

Kariyerini hâlâ, Fatih Terim’in kızı olmana bağlayanlar var mı?
– İnsanlar artık beni ben olduğum için, yaptığım işten dolayı takip ediyor. Aldığım eğitim, verdiğim onca emek işime yansıyor. Bu da her gün daha fazla insan tarafından görülüyor.

“Babası sayesinde!” diyenlere sen ne cevap veriyorsun?
– Buna artık babam cevap veriyor! “Ben Buse Terim’in babasıyım!” diyor. Benim cevabım da şu: “Babamı çok seviyorum. Onun başarıları beni, benim başarılarım onu mutlu ediyor!”

BAŞARININ SIRRI: TUTKU, SAMİMİYET VE ÇOK ÇALIŞMAK

Sen ciddi bir sosyal medya fenomenisin. 1.5 milyon takipçiye ulaştın. Neler öğrendin bu süreçte?
– Tutku önemli. Ben işimi tutkuyla yapıyorum. Samimiyet önemli. Samimiyetimin insanlar tarafından kısa sürede anlaşıldığını düşünüyorum. Bu da onlarla iletişimimi çok güçlendiriyor. Bu güçten de her geçen gün yeni takipçiler doğuyor. Kafa patlatıyorum. Yaratıcı olmaya uğraşıyorum. Takipçilerimin beklentilerinin de ötesine geçmek için, her gün, “Daha iyisini nasıl yapabilirim?” diye mesai harcıyorum. Kısacası çok düşünerek, çok emek vererek oluyor birtakım şeyler. Şu anda Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan’dan Fransa’ya birçok farklı ülkeden takipçilerin beni ilgiyle izlemesi, beni kendimi geliştirmeye teşvik ediyor…

CHANEL VE GUCCİ’NİN DEFİLE VE LANSMANLARINA TÜRKİYE’DEN DAVET EDİLEN İLK BLOGGERIM

Sana bitmeyen bir haset var…
– Ben hiç bunlarla ilgili değilim. Kendim, ailem ve işim için hep güzelin, pozitifin, doğrunun peşindeyim. Takipçilerimle etkileşimim de beni sadece motive ediyor. Kimseyle kavga etmek istemiyorum, atışmak istemiyorum.

Niye kıskanıyorlar seni bu kadar çok? Terim’in kızı olduğun için mi? Çok da zorlanmadan başarıya ulaştığını düşündükleri için mi?
– Ayşe, inan ki başarılı olduğumu hissetmek, bire bir bunun yansımalarını yaşamak, bana her şeyi unutturuyor. Bunu şimdi de, ‘Baby On The Go’ ile yaşıyorum. Beni mutlu ettiği kadar takipçilerimi de mutlu ettiğini görmek cesaretimi artırıyor.

Peki bu doğru mu… Çok zorlanmadın mı gerçekten?
– Babam, tabii ki, her babanın kızına yapacağı gibi çocukluğumdan beri bana her türlü desteği verdi. Ama şunun bilinmesini isterim ki, hiçbir başarı kolay ya da herhangi birinin desteğiyle elde edilmez, edilse bile sürmez. Ben bu noktaya gelebilmek için alınabilecek en iyi eğitimlerden birini aldım. Sonrasında da bu eğitimimi profesyonel bir şekilde iş hayatına taşıdım. Yaptığım bütün projelerin de, cesaretimi, özgüvenimi ve yaratıcılığımı pekiştirmesini ve kariyerimi daha da ileri taşımasını umuyorum. Nitekim, şu ana kadar aldığım geri dönüşler de bu yönde…

Patiklere başka aksesuarlar eklenecek mi?
– Evet. Yeni desenlerle yaz koleksiyonu çıkacak. Farklı markalarla da görüşüyorum.

BİR YERE GİTMEYE NİYETİM YOK

Bebek alanında ne kadar rekabet var?
– Türkiye’de, yurtdışına oranla çok ciddi bir rekabet var. Fiyat baskısı çok fazla. Malzemeler ufak olabilir ama işçilik daha zor. Ülkemizde çok iyi yerli bebek markaları var. Onlarla rekabet etmek gibi bir hedefim yok elbette. Benimkiler butik ve özel olsun istiyorum.

Ne kadar ileri gitmeyi düşünüyorsun?
– İşime olan tutkum beni nereye kadar götürürse oraya kadar…

Gelecek planların ne?
– Markalara moda ve dijital pazarlama danışmanlığı yapıyorum. Şimdi patikler var. Bütün bu işlerimde tek bir hedefim var, mümkün olan en fazla sayıda insanın hayatına dokunup, renk katmak. Moda deyince ilk akla gelen Chanel ve Gucci gibi büyük markaların defile ve lansmanlarına Türkiye’den davet edilen ilk blogger olmam hem gurur hem cesaret verici.

EŞİM HAYATTAKİ EN BÜYÜK ŞANSIM

Çok âşık duruyorsunuz eşinle birbirinize. Senin için ne ifade ediyor?
– Hayattaki en büyük şansım! Birbirimizi her açıdan tamamlıyoruz. Ve evet, ona çok âşığım. Hatta o bu satırları okuyup bana gülümseyerek baktığında, ona bir kez daha âşık olacağım…

Tek çocukla mı kalmak istiyorsun? Büyük bir aile mi hayal ediyorsun?
– Şu an tamamen Nil’e konsantre olmuş durumdayız. Yeni anne-baba olmanın keyfini çıkarıyoruz. Doğru zaman geldiğinde tabii ki, neden istemeyelim…

”MİNİK NİL, NOEL BABA KOSTÜMÜ İÇİNDE


Nil’in Noel Baba kostümü giydiği bir aile fotoğrafınız var. Çok tatlı da… Korkmuyor musun? Bu şeylere bile sinir oluyor ya insanlar bu dönemde…
– Bebeğimize ne giydireceğimize babası ve ben karar veririz. Bu, ailece mutluluğumuzun yansıdığı bir kare. Niye korkayım, niye rahatsız olayım?

Yorum Bırak