Eğer bir ülkenin durumunu anlamak istiyorsanız kadınların yaşamak zorunda kaldıklarına bakın

 Iraklı aktivist Zainab Salbi, Uludağ Ekonomi Zirvesi için Türkiye’ye geldi
Bu haftaki konuğum şahane bir kadın.
Dünyaca ünlü Iraklı bir kadın aktivist.
Zainab Salbi.
Uluslararası kadın örgütü ‘Women for Women International’ın kurucusu ve başkanı.
Gerçekten müthiş bir kadın… Ve müthiş onurlu bir iş yapıyor.
Savaşlardan sağ kurtulan kadınlara, yaşayabilecekleri istikrarlı ve barışçıl ortamlar sağlıyor.
Sesini yükseltemeyen kadınların sesi Zainab Salbi, Uludağ Ekonomi Zirvesi için buradaydı. ‘Diktatörün Gölgesinde’ kitabı da Türkçeye çevrildi, fırsat bu fırsat deyip kapısına dayandım.
Kitapta, Irak’ın ve kendisinin yürek burkan hikâyesini anlatıyor.
İktidar, korku, erkek baskısı gibi evrensel temaları derinlemesine irdeliyor.
Hikâyesi, Saddam Hüseyin’in iktidara gelişinin hemen öncesinde başlıyor. Modern Irak’ın zamanla nasıl yozlaştığını, bu süreç içerisinde mahvolan hayatları, hem çevresinde hem de ailesinde yaşananları tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Saddam’ın özel pilotu olan babası sayesinde nasıl ayrıcalıklı bir hayatları olduğunu ama aynı zamanda nasıl büyük bir korku içinde yaşamak zorunda kaldıklarını da anlatıyor.
TED konferansı da izlenmeye değer, internetten mutlaka bir göz atın derim. Zainab Salbi’lerin artması dileğiyle…

Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU

Pek çok TED konferansı izledim ama sizinki gibi ayakta alkışlananını görmedim. Çok etkileyiciydi, tebrik ederim. Aynı şekilde Saddam döneminde yaşadıklarınızı anlattığınız ‘Diktatörün Gölgesinde’ kitabınız da çok etkileyici…
– Teşekkür ederim.

Saddam dönemini düşününce aklınıza ne geliyor?
– Korku! Diktatörün gölgesinde yaşamak zaten böyle bir şey. Korku ve otorite duygusu iliklerinize kadar işliyor ve sizi bitiriyor. Hayatınızı, hayat tarzınızı çürütüyor. Unufak oluyorsunuz, geriye sizden bir şey kalmıyor.

Aileniz, Irak’ın ileri gelen ailelerinden…
– Evet. Ailemdeki herkes eğitimli, birkaç dil konuşuyor. Babam pilotluk eğitimini İskoçya’da tamamlıyor. Sonradan Saddam’ın özel pilotu oluyor. Aynı şekilde annem de eğitimli ve çok renkli bir kadın. Benim ailem Saddam’ın sosyalleşmek ve ahbaplık etmek için kendine seçtiği insanlardandı.

Çocukken Saddam’a ‘amca’ diyordum

Peki siz onu nasıl tanıdınız?
– Bir ‘amca’ olarak, zaten “Amca” diyordum. Çocukluğumda Saddam, benim için yeryüzüne inmiş bir melek gibiydi. Irak’a müthiş faydaları da dokunmuştur. Diktatörler öyledir, sadece kötülük yapmazlar. Ülkenin gelişmesi için birçok şey yaptı. Bilimi ve sanatı destekledi. Eğitimi zorunlu kıldı. Çocuğunu okula göndermeyenler altı ay hapis cezasına çarptırılıyordu. Ama işte aynı adam, müthiş bir korku imparatorluğu da kurdu.

Nasıl tarif edersiniz o korkuyu?
– Açık açık görülen bir şey değildi. İnsanların evine sızan zehirli bir gaz gibiydi. Yavaş yavaş öldürüyordu.

Kimse direnemedi mi?
– Minik direnişler oldu ama fayda etmedi. Karşınızda her şeye sahip olduğuna inanan biri var. Ülkenin de sahibi o, sizin de sahibiniz o, kadınların da çocukların da… O mutlak ve tek güç! Yavaş yavaş hayatımızın rengi değişti, grileşti, çünkü boyun eğmek zorundaydık. Bir diktatörün gölgesinde kimseye yaşam yok.

Kişilik olarak onu nasıl anlatırsınız?
– Saddam’ı siyah bir atın üzerindeki kötü adam olarak hayal etmeyin! Çok karizmatikti. Tanışıp da etkilenmeyen kimseyi görmedim. Müthiş bir çekim gücü vardı. Ama o adam, en yakın arkadaşını, kuzenini öldürtmüştü. Yani bugün yüzünüze gülüp yarın sizi de öldürtebilirdi! Kadın hakları konusunda mesela inanılmaz konuşmalar ama iş yasalara gelince hiçbir zaman reform yapmadı. O birtakım hakları hep ‘bahşediyor’ gibi davranmayı tercih etti. Ona göre, en temel hakları veren kişi kendisiydi!

Yasalar gereksiz yani…
– Tabii, zaten o yasanın kendisiydi! Kadınlar, zorunlu bir boşanma durumunda ya da bir miras meselesinde ondan yardım istediğinde, hukuk sisteminden çok sanki o her şeyi hallediyordu. Öyle davranıyordu, o size ‘iyilik’ yapıyordu. Ülkesine, ülkesinin kadınlarına iyilik, hak, adalet ‘bahşediyordu’. Her şeyi, kendi tekelinde topladığı bir yapı inşa etmişti. Tabii ki birtakım iyi şeyler de yaptı ama hiçbirini ülkesi için yapmadı. Kendisi için yaptı, daha da güçlenmek için. Günden güne daha da güçlendi.

20 yaşında yeni bir hayat kurdum

Bu kitabı, diktatörlük rejiminde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlatmak için mi yazdınız?
– Sadece bu kadar basit değil. Ailemin onunla ilişkisi hep bir sırdı. Asla bu yakın ilişki üzerine konuşmadık, konuşmamamız tembih edildi.

Ama herkes biliyordu…
– Evet. Her gün gazetelerin birinci sayfasında babamın onunla birlikte fotoğrafı yayımlanıyordu. Biz büyük bir aile gibiydik. Bütün kutlamalarda bulunmamız gerekiyordu, Irak’ı temsil etmemiz gerekiyordu.

Neden?
– Saddam oldukça zor bir geçmişten geliyor. İstismara uğramış, üvey babası tarafından hırpalanmış, dövülmüş. Dokuz yaşına dek okula gönderilmemiş. Benim ailemin ise politik ya da askeri bir geçmişi yoktu ama köklü bir aileydi. Saddam için biz, ülkesinin ‘sosyal yüzü’ gibiydik. Onun yanındaki varlık sebebimiz de buydu. Dünyanın pek çok yerine seyahatler yapıyorduk. Etkinliklere, partilere katılıyorduk ve Saddam’ın yanında ülkenin elitleri olarak Irak’ı temsil ediyorduk. Ama kitabı yazmamın gerekçesi bundan da derin…

Nedir?
– Ben bir kadın aktivist olarak çalışmaya başladıktan sonra, dünyanın farklı yerlerinde pek çok kadınla bir araya geldim. Onlara hep, “Sır saklamayın, söylemek istediklerinizi söyleyin, haklarınız için mücadele edin!” derken, kendi sırrımı saklıyordum. Kongo’da olduğum sırada, kızına da, kendisine de tecavüz edilen bir anneyle tanıştım. Başına gelenleri ağlaya ağlaya anlattı ve şöyle dedi: “Eğer nelere maruz kaldığımı tüm dünyaya anlatabilme imkânım olsaydı, anlatırdım. Belki o zaman başka kadınlar benim yaşadığım acıları yaşamazlardı!” Bunu söylediği anda kendimden çok utandım. Onun gibi eğitimsiz değildim, evsiz ya da fakir değildim. Benim imkânlarım vardı, ‘elittim’. Fakat kendi hikâyemi asla anlatmıyordum. Utanıyordum. Annem tarafından istemediğim adamla evlendirilmiştim. Üstelik tecavüze uğramıştım. Cebimde azıcık bir parayla, 20 yaşında evi terk etmiştim ve utanç içindeydim. Ama bütün bunları yıllarca bastırdım, anlatamadım. Ama işte bu kadın anlatıyordu. İki seçeneğim vardı. Ya iyi bir eğitimin, şık kıyafetlerin arkasına saklanıp sofistike kelimelerle gerçeği hep gizleyecektim ya da tıpkı bu kadın gibi her şeyi tüm açıklığıyla haykıracaktım!

Ve ikinci şıkkı tercih ettiniz…
– Evet. Ama çok zor oldu! Çünkü hayatın boyunca ailen sana bunu yapmaman gerektiğini söylemiş. Bu yüzden bu kitap, bildiğim ve öğrendiğim her şeye karşı bir manifestoydu. Sessizliğimi bozdum, ailemin ve kendimin hikâyesini anlattım. Bir de şu var tabii, eğer bunu ben yapmasaydım, tarih kendisine göre yazacaktı. Oysa biz de Saddam’dan korkan insanlardık. Bu kitabı yazmasaydım asla özgürleşemeyecektim.

ANNEM DEFALARCA İNTİHARA TEŞEBBÜS ETTİ



O yıllara dönecek olursak, anneniz nasıl bir değişim geçirdi?

– Annem çok özgür ruhlu bir kadındı. Bana hep “Zeynep dünyaya gül, dünya da sana gülsün!” derdi. 70’lerde ve 80’lerde bizim evde partiler verildiğini hatırlıyorum, annem hep dans ederdi. Saddam rejimiyle birlikte, dışarıdan bakıldığında hâlâ sosyal hayatı renkli biri gibi görünmesine rağmen, sürekli intihar girişimlerinde bulunan bir kadına dönüşmüştü. Pek çok kez annemin kendisini öldürmeye çalıştığına tanık oldum. Altın kafesteki mahkûm gibiydi. Lüks içinde yaşıyorduk ama korku içindeydik! Çünkü Saddam en yakın arkadaşını onunla aynı fikirde olmadığı için öldürtebilmişti. Diğer yandan, onunla yakın olduğumuz için insanlar da onun tarafında olduğumuzu düşünüyordu. Dolayısıyla iki dünya arasında sıkışıp kalmıştık.

Babanız peki?
– Babama karşı uzun süre öfkeli oldum. Çünkü sürekli oradan oraya seyahat ediyorduk, annem kaçmamız için yalvarıp duruyordu ama o kabul etmiyordu. Kendine yediremiyordu. Yıllar sonra kendince haklı gerekçeleri olduğunu öğrendim.

DEĞİŞİM VE GELİŞİMİN ÖNCÜSÜ KADINLAR OLACAK!

Arap dünyasına geri dönüşünüz nasıl oldu?
– Yaklaşık yirmi yılın sonunda dönmeye karar verdim. Irak’ta bir ofis açtım ve bölgedeki kadınlarla buluştum. Arap kadınlar için televizyon programı hazırlamaya başladım. Arap kadınlarına seslendim.
Tabii ki bölgedeki değişimin ve gelişimin öncüsü onlar olacak. Oprah Winfrey bana destek verdi.
Konuğum oldu. Yaptığım programda da kadınlara, “Ayağa kalkın!” diyorum.
Müslüman kadınlara kurban olmadıklarını anlatmaya çalışıyorum.


“Saddam’la tanışıp da etkilenmeyen kimseyi görmedim. Ama aynı adam, en yakın arkadaşını öldürttü.”

IRAK, SADDAM’DAN SONRA SADDAM’I ARAR HALE GELDİ

Kitapta, Irak halkının tespitine göre üç dönem söz konusu. 70’ler ‘Saddam’la flört yılları’, 80’ler ‘Saddam’a katlanma yılları’, 90’lar ‘Bedel ödeme yılları’… Siz üçüne de tanık oldunuz mu?

– Evet ve fazlasıyla bedel ödedim. Ailem daha fazla! 70’ler özgürleşme yıllarıydı, 80’lerde özgürlük yoktu ama refah vardı. Saddam insanları parayla ödüllendiriyordu. Evler, arabalar… 90’larla birlikte bu bolluk bitti çünkü sistem çöküşe geçti. Din ve hizipçilik yükselmeye başladı. İşte o dönem, benim Iraklı bir bankerle evlendirilip Amerika’ya gönderildiğim yıllar. Seneler sonra tekrar döndüğümde, Irak sekülerden aşırı dinciliğe dönmüş ve ikiye bölünmüştü. Saddam, kalplere yerleşmiş kara bir bulut gibiydi.

Peki ya Amerika’nın işgali?
– Önce herkes Amerika’nın destek olacağını, yaraları saracağını zannetti. Kerbela’da bir kadınla röportaj yaptım o dönem. “Şu an yaşadıklarınız mı yoksa Saddam dönemindekiler mi daha vahim?” diye sordum. Bana ders gibi bir cevap verdi: “Saddam bize güvenlik veriyordu ama özgürlüğümüzü elimizden almıştı. Amerikalılar özgürlük veriyor ama güvenlik yok! Güvenlik ve özgürlük arasında seçim yapmam gerektiğinde, güvenliği seçerim!”

Peki Saddam’dan sonra?
– Ülke tamamen çöktü ve insanlar çok acı ki Saddam hakkında tekrar olumlu düşünmeye başladı. Derken IŞİD geldi ve ülkeyi iyice dibe çekti. Ama ben yine de karamsar değilim. Irak bugün Saddam’dan apayrı, yeni bir söyleme sahip. Yeni bir varoluş, yeni bir değer sistemi inşa etmeye çalışıyor.
Eğer bir ülkenin durumunu anlamak istiyorsanız kadınların yaşamak zorunda kaldıklarına bakın

KADINLAR! HAKLARINIZ İÇİN MÜCADELE EDİN

Bu kitabın kadınlara hangi mesajları vermesini istiyorsunuz?

– Doğruları söyleyelim, yoksa bizler de suça ortak oluyoruz! İstismarı sakladıkça daha fazlasına izin veriyoruz. Konuşursak ve bu sessizliği kırarsak; evet başta acı çekeriz, bazıları bizi yargılar, bazıları da bizden utanır ancak bir döngüyü kırmış oluruz! Biz kadınlar bir istismar döngüsü içine hapsolmuş durumdayız, kendimizi tanımlayışımızdan özgürlüğümüze ve cinselliğimize kadar her anlamda kontrol ediliyoruz. Artık bunlar için mücadele etmenin ve ayağa kalkmanın zamanı.

19 YAŞINDAYKEN IRAKLI BİR BANKERLE EVLENDİRİLDİM VE HER GÜN CİNSEL ŞİDDETE MARUZ KALDIM



Anneniz neden erken yaşta evlenmenizi istedi?

– İşte ben de bunu yıllarca affedemedim. Annem benim için feminizmin tanımıydı. Daha ergenlik çağındayken kadın haklarına dair pek çok kitap okumamı sağlamıştı. 14-15 yaşındayken beni omuzlarımdan tutup sarsarak “Asla bir erkeğin sana zarar verecek şekilde dokunmasına izin verme!” diye uyarmıştı. Nasıl yemek pişireceğimi ya da temizlik yapacağımı bana öğretmeyi hep reddetti. Sırf kadın olduğum için bunları öğrenmemin gerektiğine inanmıyordu. Fakat o aynı kadın, benim annem, 19 yaşına gelince Amerika’da yaşayan Iraklı bir bankerle evlenmem için beni zorladı. Ağladı, yalvardı, ne yaptı etti, amacına ulaştı. Apar topar evlendirildim ve Amerika’ya yerleştim.

Dokuz yıl ailemden koptum

Sonra?

– Ailem hemen geri döndü. O arada Saddam Kuveyt’i işgal etti ve sınır kapandı. Dokuz yıl boyunca ailemle ilişkim kesildi. Anneme çok kızgındım. Hayatta en sevdiğim ve güvendiğim insan, hayatımı karartmıştı. Evliliğim kâğıt üzerinde yasaldı ve kocam olacak adam her gün cinsel şiddet uyguluyordu ve tecavüz ediyordu.

Peki ailenizin desteği olmadan nasıl kurtuldunuz?
– Kaçtım! Üzerimde pahalı kıyafetlerim vardı ama cebimde hiç param yoktu! Ortada kaldım! Göçmen bürosuna gidip pasaportumu verdim. “Ülkeme geri dönemiyorum. Aileme ulaşamıyorum, ailemi arayamam. Bana ne yapmam gerektiğini siz söyleyin!” dedim. Karşımdaki görevli kadın halimi anladı ve iki saat sonra bana çalışma izni verdi. Ve ben 20 yaşında hayatımı sıfırdan tekrar kurdum. Tekrar evlendim. Kendimi yeryüzündeki kadınların hayatlarını daha iyi şartlarda yaşamasına adadım.

Beni korumak için yapmış

Peki anneniz? Onu tekrar görebildiniz mi?
– Evet. Dokuz yıl sonra Amerika’ya geldi. “Bana bunu niye yaptın?” diye sordum. Hastaydı o dönem. Sesini kaybetmişti, yazarak cevap verdi. “Seni korumak için!” dedi. Ve bana o dönem yaşadıkları baskıyı anlattı. Tabii ki annemi affettim. Sonra aniden öldü ne yazık ki.

KİTAPTAN…

Kendini HamMurabi’den üstün görürdü!

Saddam’ın megalomanlığı ve terörü Hitler ve Stalin’le karşılaştırılır. Ben onun bundan hoşlanacağını düşünüyorum, çünkü bazen yemekten sonra kitap okumak isterse, hizmetçisi, üstünde kitapların durduğu bir servis arabası getirirdi. Orada Hitler’i ve Stalin’i anlatan kitaplar görmüştüm. Ayrıca sohbetler sırasında Araplar için önemli şahsiyetlerden, Selahaddin Eyyubi ya da Mezopotamya hükümdarı Hammurabi’den bahsederdi. Kendini onlarla kıyaslar, hatta üstün görürdü…

HAFIZANI BİLE SİL!

Anneniz size neden, “Hafızanı bile sil! O senin hissettiğini, ne düşündüğünü gözlerinden okur” diyor?

– Öyle çünkü. Annem asla Saddam’ın gözlerine bakmamamızı tembih ederdi. O kadar büyük korku işlemiş içinde. Ayrıca “O gülümsediğine sen de mutlaka gülümse, ağladığındaysa ağla!” derdi.

Peki nelere mesela?
– Ülkeye dair konuşmalar yaparken… O konuşma provalarının bir kısmı da bizim önümüzde gerçekleşirdi.

Peki kadınlarla ilgilenecek vakti nasıl buluyordu? Bu kadar stresli bir hayatın içinde…
– Aksine bunun erkekler için testesteron artırıcı bir yanı olduğunu düşünüyorum. Çok fazla kadınla beraber oluyordu. İstediği kadını, kiminle evli olursa olsun alıyordu. Partilerinde hep fahişeler olurdu, kocalar onlara takılsın, o da kocaların eşleriyle olabilsin diye.

Organizasyonu kurduğumda herkes bana güldü
AMA BAŞARDIM

‘Women for Women International’ı ne zaman kurdunuz?
– Amerika’ya gelişimin üçüncü senesinde. Irak’tayken görebildiklerim sadece Irak’la sınırlıydı. Amerika’dayken ilk defa Bosna’daki savaş, savaş kampları hakkında bilgim oldu. Öncesinde bunlara dair hiçbir şey bilmiyordum. O zaman oradaki kadınlar için bir şeyler yapmam gerektiğine inandım. Irak’tayken özgür değildim ama Amerika’da konuşma özgürlüğüm vardı ve ben bunu kullanmalıydım. Gerçi bu organizasyonu kurduğumda herkes bana güldü. Neticede Irak’tan gelen bir göçmendim, Müslümandım, İngilizce ikinci dilimdi. Doğru düzgün param da yoktu. Başladığımda, 32 kadın için para topladım. Hırvatistan sınırına gittim ve topladığım paraları Bosnalı göçmenlere dağıttım. 12 yıl sonra, binlerce kadına yardım edebildiğim milyon dolarlık bir organizasyonun başındaydım. Ruanda, Kongo, Kosova, Irak, Afganistan gibi pek çok ülkeyi dolaştım. Sadece para değil, oradaki kadınlara çalışma imkânı sağlamak, umut vermek için çabaladım. Hâlâ çabalıyorum. Ama tüm bunları yaparken, kendi hayatım konusunda sessizdim. O sessizliği kırmak için bu kitabı yazdım.

Bir ülkeyi anlamak için önce kadınlarına bakın

Eğer bir ülkenin siyasi durumunu anlamak istiyorsanız, kadınların yaşamak zorunda kaldıklarına bakın. Irak’ta bir zamanlar her şey, kurgulanmış bir illüzyondan ibaretti. Oysa hepimiz korkunun esareti altındaydık. En çok da kadınlar bedel ödedi. Her yerde olduğu gibi…

Yorum Bırak