Burcu Esmersoy kalbini açtı: Hayatımda ilk defa bir adamın çocuğunu doğurmak istiyorum

Haftanın magazin gündeminde Burcu Esmersoy vardı. Sevgilisinin eski sevgilisine selam vermesi, YouTube kanalında yayımladığı bir videoda “İlk buluşmada hesabı erkek öder” demesi… Oysa onun gündeminde bambaşka bir konu var: 14 Mayıs’ta evleniyor! Ayşe Arman hepsini sordu, Cem Talu da onu Marilyn Monroe olarak fotoğrafladı.

Dünya seksisi bir kadın. Acayip dişi. Ama aynı zamanda haşarı bir oğlan çocuğu gibi. Bu iki enerji de geçiyor insana Burcu Esmersoy’dan. Bence formülü şahane. Sadece femme fatale bir sevgili değil. Aynı zamanda güvenebileceğin, geyik yapabileceğin bir arkadaş gibi… Bence çok dürüst bir kadın, yamuğu yok, yan çizmesi yok.

Net ve mert. Şu aralar da feci âşık! Berk Suyabatmaz’la büyük aşk yaşıyorlar. Yakında da evleniyorlar. Kutluyorum onları. Hep mutlu olmalarını diliyorum.

Bu röportaj kahkahalar içinde yapıldı. Kabul ettiği ve kalbini bana açtığı için teşekkür ederim Burcu’ya. Bizim bir Marilyn’imiz olsa, Burcu’dan başkası olamaz. Cem Talu, onu Marilyn Monroe olarak görüntüledi. Cem’e de teşekkürler…


Fotoğraflar: Cem TALU

Sevgilinin eski sevgilisi Ayşe Özyılmazel’le bir gece, bir yerlerde karşılaştın. Birlikte eğlendiniz ve sen arıza çıkarmadın…
– Beybi ne arızası ya! Ben Ayşe’yi uzun zamandır tanıyorum. Merhabam olan biri. Normalde zaten selam verdiğim birine, erkek arkadaşımın eski sevgilisi diye selam vermemem kadar saçma bir şey olabilir mi? Berk de selam veriyor, konuşuyor. Bundan daha normal bir şey yok benim için.

Hiç kıskanmadın mı? İtiraf et…
– Yok canım. Hâlâ selam verebilecek kadar birbirlerine saygı duymaları çok hoşuma gidiyor. Bu o kadar önemli ve güzel bir şey ki. O iki insan için de çok artı puan. Tam tersine, bence selam verilmediği zaman orada bir sorun var.

Ne tür tepkiler aldın çevreden?
– Benim kendi çevrem buna yorum bile getirmedi. Çünkü hepsi benim kafa yapımda insanlar ve onlar için bu üzerine konuşulmayacak kadar normal bir durum. Benim için önemli olan insanların birbirine saygı duymaya devam etmesi. Selamlaşmak da bir medeniyet. Bugün ben Ayşe’ye selam veririm, Berk, önümüzdeki hafta başka bir yerde benim eski bir erkek arkadaşımı gördüğünde, ben selam veriyorsam o da selam verir. Bu kadar basit.

Eski sevgililerinle görüşür müsün?
– Görüşmek diye bir şey yok ama gördüğümde tabii ki selam veriyorum. Yanlarındaki eşlerine de selam veriyorum. Eşleriyle de tanışıyorum bu arada. Önce eşe selam veriyorum, sonra eski sevgiliye. Buna çok dikkat ediyorum ve çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum.

Kendine mi, adama mı, kadına mı güveniyorsun?
– Kendime güven değil bu, “Burcu Esmersoyum ben!” megalomanlığı değil. Ama sıralamayı soruyorsan: Kendim, erkek arkadaşım ve karşı taraf…

Peki onlar bir yerde karşılaşsalar, sen yoksun ve eğlenseler buna bozulur muydun?
– Ben zaten insanların eski sevgilileriyle eğlenmeye devam ettiklerini düşünmüyorum. Benim için de eski bir sevgilimi görünce, bir araya gelip eğlenme gibi bir durum olmuyor. Merhabalaşıyorum, o kadar. Adabı muaşeret bu.

Yıllar sana kadın-erkek ilişkileriyle ilgili ne öğretti?
– Herkesin ilişkisi biricik. Ve bizim anlamamıza olanak yok. Dışarıdan nasıl göründüğünün de zerre kadar önemi yok. Herkes kendi içinde bambaşka şeyler yaşıyor. Bazen dışarıdan mükemmel görünen ilişkiler içerde paramparça. Bazen de dışarıdan paramparça gibi gözüken ilişkiler, aslında o kadar birbirine bağlı bir yapı içerisinde ki… O yüzden benim öğrendiğim şey kimseyi yargılama, anlamaya da çalışma. Zaten anlayamazsın. Öğrendiğim ikinci önemli şey de hayatta ideal bir ilişki biçimi yok. “Şu doğrudur!” yok. Herkesin ilişkisi kendine. Burnumuzu sokmayalım yeter. Bir de aşk dediğin şeyin kime nasıl, ne zaman vuracağını bilmiyorsun. Yargılama, karışma, sadece yaşa.


25 senedir çalışıyorum, kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Kadın-erkek eşitliğine inanmamakla suçlanabilecek en son kişiyim.

Eşitliğe inanmamakla suçlanabilecek en son kişiyim!

Senin kadın-erkek eşitliğine inanmaman gibi bir durum olabilir mi?
– Güzel girdin meseleye… Sence?

Bunca yıldır kendi başına ayakta duran, kendi parasını kazanan kadınsın, yine de senden duymak istedim.
– (Gülüyor) İlk buluşmada hesabı kim öder olayına giriyorsun Ayşecim değil mi? Gir bakalım. 25 senedir çalışıyorum, kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Üstüne üstlük, Türkiye’nin ilk kadın spor spikerlerinden biriyim, kadınlar için yepyeni bir işkolu açmış insanım. Kadın-erkek eşitliğine inanmamakla suçlanabilecek en son kişiyim. Feministlerin kabaracağı bir durum yok yani!

“İlk buluşmada yemeği erkek öder” cümlesine kıl oldu bazıları. Neden sence?
– Valla ilk buluşmada erkek ödediği zaman kadın-erkek eşitsizliği oluşuyorsa, zaten ben o dünyada yaşamak istemiyorum! Ya bu bir görgü kuralı. Bir kadın, 15 liralık salatasını bir başkası ödediği zaman onun kölesi olmuyor. Ayıp ya!

Peki kadın öderse görgü kurallarına aykırı mı düşüyor?
– Tabii ki hayır. Benim söylediğim şey ilk buluşma. Dünyada bir milyon kişiye sorsak, “İlk randevuda hesabı kim öder?” diye, “Erkek” derler. “Hayır efendim, erkek ödememeli!” diyecek bir kişi varsa çıksın. Anlamadım ki, kadın kadınlığından mı kaybediyor? Bir salata ya altı üstü… Kadınları da birbirine düşürmeye çalışıyorlar! Konu yine magazinin konusuzluğu! Araştırmadan, gerçeğini öğrenmeden okudukları bir tek cümleyle kuduran insanlar var. İzle videonun tamamını, zaten anlatıyorum orada…

Bu kadar önemi de yok aslında. Sen de sevgilini yemeğe götürmüşsündür, senin ödediğin olmadı mı?
– Beybi, ben ilk randevudan bahsediyordum. Gerekirse erkek arkadaşına ev alırsın! Herhalde yemeği ödersin, bazen sürpriz yaparsın, hediye alırsın. Ben sana ilk randevu kıstasımı söyleyeyim. Bence ilk randevuda erkek, kızı evinden de almalıdır. İlk randevuya biraz özenilmesi gerektiğini düşünüyorum. “Sevgiliniz varsa paraya ihtiyacınız yok!” demedim ki. Beni bu şekilde lanse etmeye çalışıyorlar.

Sanki para yiyici, kendi ayakları üzerinde duramayan, erkeğe yamanan bir varlık gibi…
– Bravo! Benim de hoşuma gitmiyor. Hangi ilişkimde öyle bir çizgi çizmişim ben?

Hiç erkek arkadaşını tatile götürdün mü?
– Tatile götürmeyi bırak, arkadaşlarıyla tatile gönderdim.

Önceki ilişkilerimiz BİZİ BU AŞK İÇİN HAZIRLAMIŞ

Kadınlar kıskanıyor mudur seni?
– Kıskanılacak bir şeyim yok ki!

Biraz da “Benden size zarar gelmez, kocanızı, sevgilinizi ayartmam, merak etmeyin” duygusu yükseliyor sanki senden. Var mı böyle bir şey? Korkutmayan seksi sarışın…
– (Gülüyor) Doğru tespit. Adabı muaşeret kurallarını bilirim ve buna da çok dikkat ederim. Benden size zarar gelmez enerjisini veriyorum bence insanlara.

Peki güzel kardeşim, senin ilişkilerin neden yürümüyor?
– Tamamen benim tercihim. Hayatıma giren kişinin doğru kişi olmadığını görüyorsam, oradan çıkıyorum.

Berk, hayatımın aşkı

Yoksa güzelliğinin laneti mi bu?
– Alakası yok! Beklentilerimin karşılık görmemesi… O zaman yürüyüp yoluma devam ediyorum. Hayatımıza giren herkes bir şeyler öğretiyor bize. Bir sonraki için çok daha iyi hale geliyorsun. Evriliyorsun, iyileşiyorsun…

Seni evlendirmeye mi çalışıyor bu toplum?
– Çalışmadılar ama istediler nedense. Bir de birlikte olduğum adamlar benim evlenmek istemediğimi düşündüler herhalde. Ama öyle bir şey yok, ben evlenmek istesem evlenirdim, hepsiyle nişanlandım.

Peki şu an yaşadığın aşkı nasıl tanımlarsın?
– Hayatımın aşkı olarak! Yıllar boyu Berk’le birbirimiz için evrilmişiz. Birbirimizi beklemişiz. Müthiş bir aşk yaşıyoruz, tahtalara vur. Kelimelerle anlatabileceğim bir şey değil. Birbirinin gözünün içine bakarken aşktan alev alev yanan iki insanız. Önceki ilişkilerimiz bizi bu aşk için hazırlamış. Onlara teşekkür etmek lazım.

Bu sefer evlenmek istiyor musun?
– Ben bu sefer evleniyorum zaten beybi!

Ne zaman?
– İlk sana söylüyorum: 14 Mayıs’ta evleniyoruz biz.

Şimdiden tebrikler, çok sevindim. Nerede Türkiye’de mi?
– Yok yurtdışında ama istemesi filan burada oldu.

Kimden istediler seni?
– Çok yakın bir kız arkadaşım var. Anne ve babası da beni kızlarından ayrı tutmuyor. Kendileri istediler, “Biz senin annen ve babanız, öyle görüyoruz kendimizi. Bizden gelip isteyebilirler.” Öyle de oldu. Çok şekerdi. Berk için ölüyorum. İlk kez bir insanın karısı olmak istiyorum ben. Hayatımda ilk kez bir insanın çocuğunu doğurmak istiyorum.

Ay harikaymış… O nasıl hissediyor peki, o da senin gibi heyecanlı mı?
– Çoook. Bak çok ilginç, 10 sene önce beni televizyonda görmüş ve arkadaşlarına “Ben bu kızla evleneceğim!” demiş.

Hadi ya…
– Evet. O zaman tanışmıyorduk bile. Dört yıldır tanışıyoruz, bir senedir birlikteyiz.

Nasıl tanıştınız?
– New York uçağından inerken… Sekiz saat birbirimizi görmedik, uçak merdivenlerinden inerken tanıştık. Yanımdaki arkadaşımı tanıyordu…

Sonra ilk buluşma nasıl oldu?
– Beni evden aldı, yemeğe gittik. Hep tatlıdır, çok tatlı…

Nasıl bir aile hayal ediyorsun? Çoluk çocuk istiyor musun?
– İstiyorum, evet. Hayalim iki tane. İçimden ikiz olacakmış gibi geliyor. Hem onun ailesinde hem de bizde ikiz var çünkü. Bakalım, inşallah…

Sen girmişsin bu yola…
– Evet, bayağıdır bu yoldayım!

Gelinlik baktın mı peki?
– Tabii ki beybi, hepsi hazır. Sorma, mutluluktan uçuyorum.


Var ya benim bütün ailem esmer! Bir tek sarışın ben. Zaten ailedeki en büyük esprilerden biridir, “Sütçü sarışındı galiba…”

Annemi de, babamı da ASLA AFFETMEDİM

Olduğun kadın olmaktan memnun musun?
– Çok. Benim başıma gelenlerden sonra bu kadın olmak zor. Kendimle gurur duyuyorum.

Evet ya, çocukluğunda çok ağır şeyler yaşadın.
– Bayağı roman olacak bir hikâye… Annemle babam, ben beş yaşındayken ayrılıyor. Babamın gölge ailesi var, o hayatına gidiyor. Annem de bir başkasıyla evleniyor. Ama eşinin ailesi çok muhafazakâr. Daha önce evlenip boşandığını söylemiyor. Sanki iki kızı yokmuş gibi tanıtıyor kendini. Ve biz 12 sene boyunca annemize “Teyze” diyerek büyüyoruz.

Anneme anne demek yasaktı

İnanılmaz bir travma! Siz babaanne ve dedeyle mi büyüyorsunuz?
– Evet. Annemizi ara ara görüyoruz, insan yeğenlerini ne kadar sık görebilirse! Annemin annem olduğunu biliyorum ama “Anne” demem yasak. Şimdi sen böyle bir travmadan böyle bir Burcu Esmersoy çıktığını düşün…

Valla tebrik ediyorum, kayıp iki genç kadın olabilirdiniz. Ablan ne oldu?
– O da gayet başarılı. Garanti Bankası’nda çalışıyor, kendi hayatını kurdu. İkimiz de güçlü kadınlar olduk.

Anneyi nasıl affettin?
– Affetmedim ki!

Anne nerede?
– İstanbul’da. Baba da İstanbul’da. Görüşmüyorum.

Yangından yürüyüp çıktım

Annen görüşmek istemedi mi sonra?
– 17’den sonra tabii ki annelik yapmak istedi de biz kabul etmedik.

O zaman sen anneden olan kardeşlerinle de hiç görüşmedin...
– Olur mu? Annemden olan kız kardeşimin okulda velisiydim.

Onunla görüşüyorsun, anneyle görüşmüyorsun…
– Evet. O karındaşım, onunla görüşmeme gibi bir şeyim söz konusu olamaz.

O da ikinizin annesi…
– Fark etmez! Hiç öyle bir duygu yok içimde.

Özür dilemedi mi?
– Hayır. Özür mözür dilemedi. Özür dilenecek bir durum olduğunu düşünmüyor herhalde.

Pek çok şeyi halletmiş duruyorsun ama bu anlattığın inanılmaz bir travma. Terapiye gittin mi hiç?
– Senin anladığın şekilde terapiye gitmedim ama kendi içimde çalıştım. Danıştığım insanlar da oldu. O yüzden olduğum kadın olmayı seviyorum. Çünkü ben bir orman yangınının içinden yürüdüm çıktım ve bugünkü kadın oldum. Kolay kolay artık bana hiçbir şey koymaz.

Güzel olma zorunluluğu KADINA ŞİDDET

‘Hep güzel kalmak için çabalamak zor mu?
– Çabalamıyorum hiç. Kendimi bıraktığım zamanlar da oluyor. Ama şu zor: Hep güzel olmak zorundaymış gibi hissettirilmek… Aslında bu farklı derecelerde hepimiz için geçerli. Üstelik sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde böyle. Kadına şiddet ille de vurarak, döverek olmuyor!

Doğru, bütün kadınlar nasibini alıyor. Ama sizin şov dünyasındakiler daha çok. 40’larında daha mı çok ensende oluyorlar?
-Deli misin abi! Mesela plajda bikininin önünden birazcık karnın çıksa, popon biraz büyümüş olsa, hemen “Çok kilo aldığı gözlendi!” gibi başlıklar atıyorlar. E bu da ister istemez baskı oluşturuyor. Hep güzel ve bakımlı olman gerekiyormuş gibi. Oysa öyle bir zorunluluk yok.

Yorum Bırak

eighteen + 20 =