Benden de gelsin ortak değerler!

Begüm Doğan Faralyalı‘nın önderliğinde başlayan bir hareket. Ben çok sevdim. Tebrik ederim. Çok da faydalı. Birdenbire, bu sabah kendimi kahve içerken bir kâğıda ortak değerlerimizi sıralarken buluverdim… Hepsi olumlu değil ama çoğu olumlu. Bu liste uzaaaar gideeer. İyi ki bu topraklara aidiz!

– Atatürk’e saygı. Bence bu ülkenin en büyük ortak değeri. Biz Atamızın gelmiş geçiş en büyük lider olduğuna inanırız. Dehasını önemseriz. Atamızı sayar, severiz. Gurur duyarız. Ve her fırsatta onu anarız…

– Bir başka ortak değerimiz, kurtarıcı arayışımız. Biz hep içimizde olduğumuz çıkmazdan biri bizi kurtarsın isteriz. İkinci bir Atatürk gelsin diye az dua etmedik.

– Nerelisin? Biz buna takarız. Herkese sorarız: Memleket nere? Hemşeri çıkmak önemlidir, hep hemşeri ararız bir yerlerde. Ve hep bir gün köklerimize dönmeyi hayal ederiz.

– Dostlarımız, komşularımız ailemiz kadar önemlidir. Başka memleketlerde pek yok bu. Yıllar içinde azalsa da bizde hâlâ var.

– Ama biz “El âlem ne der?”i de pek önemseriz. Eee ortak değer dediniz. Hep olumlu olacak değil ya! Başkaları için yaşarız. O yüzden de salonlarımız kapalıdır, misafir gelince güzel görsün diye. Biz oturma odalarına yayılırız, misafir, “Evleri ne kadar dağınık, ne kadar kirli!” demesin diye. Salonlarımız hep temizdir.

– Duygusal milletiz. Kalbe oyna, hemen tavlarsın bizi. Kadını, erkeği, siyasetçiyi, sanatçıyı. Akıldan çok duyguyla yönetiliriz.

– Gücü severiz. Hatta taparız. Bu da ortak değer.

– Ben hayatımda Türkler kadar pratik millet görmedim. Gerçekten lep demeden leblebiyi anlarız. Bu yüzdendir ki, kısa, kestirme yollara da meraklıyız. E bunun için tabii ki fazla kural tanımamak gerekiyor. Biz, “N’olacak ki?” deyip, her şeyi yaparız.

– Ah Sezen Aksu ah! Ortak değerimiz değildir de nedir? Biz hepimiz Sezen’le coşar, Sezen’le ağlarız. Sularımız çekilir, hüzünleniriz, yüreğimize değer Sezen’in şarkıları. Düşünsenize o şarkı sözlerini Türk olmayan birine anlatmak ne zor olmalı.

– Zeki Müren. Onun eşsiz sesinden ve aksansız Türkçesinden sanat müziği dinleyen herkes içki masasında olsa da olmasa da kendinden geçer.

– Rakı-balık-meze. E bu da pek çok insan için ortak değer. Rakısız da olsa, o şahane mezelerle sofra muhabbeti herkesin hoşuna gider.

– Ezan da ortak değer. Minaresinden ezan sesi yükselen bir ülkede yaşamak çok güzel. Ama bak kötü okunan ezan da insana diş söktürür. Hele aynı anda birkaç camiden yükseliyorsa…

– Misafirperverlik. Bu da şahane. Abartırız da. Bizim gibi insan ağırlayan millet görmedim.

– Allah aşkına ye! Ölümü gör ye… Bir de böyleyiz. Komik ama tatlı. İlle de yedireceğiz o pişirdiğimiz yemeği.

– Her ortak değerimiz de iyi olacak değil. Kadınları ikinci sınıf görme. Eğri oturalım, doğru konuşalım, bu da bizde ne yazık ki ortak bir değer. Erkek hep önde. Salakça ama öyle. Yerleşmiş DNA’larımıza bir kere. Zamanla değişecek. Mutlaka değişmeli.

– Allahaısmarladık. Yok böyle güzel bir uğurlama. Çok seviyorum. Hiçbir dilde karşılığı yok.

– Küfürlerde yaratıcılık ve iğrençlik… Bizde bir arada. Bu kadar ayrıntılı küfür ancak bizden çıkar.

– Bastırılmış cinsellik de ortak değer. Kaç jenerasyon mahvoldu bu yüzden.

– Kızlık zarı bozulmasın diye çeşitli başka atraksiyonlarla sevişme. Her bir haltı yapıp bakire kalma. E bu ikiyüzlülük de ortak değer. Kızmayın ama ortak değerler sadece olumlu değil.

– Yaşlılara saygı, zor durumdakilere merhamet. Bizde fazlasıyla var. Bence diğer dünya ülkelerinden daha fazla.

– İnşaat merakı vardır bizde. Nerede bir kazı yapılsa toplanır, seyrederiz.

– Risk almayı severiz, otobandan hızlıca geçen araçları kollayıp, aradan karşıya geçmeye çalışırız.

– Ve bizde aile ortak değerdir. Çok önemlidir. İyi ki öyledir.

HAYATIMIN YEMEKLERİ

denz-turkali-ayse1

DENİZ Türkali eğlenceli bir hayat kitabı yazdı. Adı “Hayatımın Yemekleri”, aslında bir yemek kitabı ama bence mini bir hayat kitabı.

Duru, sade ve çok tatlı.

Aynı zamanda bir sürü yemek tarifi var. Pratik tarifler. Girivereyim şu mutfağa da yapıvereyim şu yemekleri duygusu uyandırıyor. Şahane ilham vermiş, mutlaka göz atın.

Şimdi sırada “Hayatımın Erkekleri” var, hayatına giren, kendisinde iz bırakan erkekleri yazmış, bence o da bir hayat kitabı olacak, heyecanla bekliyoruz…

Hem oyuncu, hem tiyatrocu, hem şarkıcı… Şimdi bilmediğimiz bir marifetin daha ortaya çıktı; yemek… Hayatımın Yemekleri dediğin lezzetleri neden bir kitap olarak bir araya topladın? Herkes yemeklerinizi lezzetli bulduğu için mi?

– Yok canım. Yemeklerimi beğeniyorlar filan umurumda değil benim, ben öyle kafama göre takılıyorum. Ben galiba hiç kendimi beğendirmek için bir şey yapmadım. Oyunculukta da aynı şey var bende. Onayım olmayan yerden gelen sevgileri istemiyorum. “Deniz Hanım, biz sizi çok seviyoruz!” “Sağ olun, eksik olmayın ama niye seviyorsunuz!” Doğru bir sevgiyse seviyorum ben, yoksa herkes niye sevsin beni? İsmi lazım değil, bazı insanlar sevmesin… Çünkü ben de onları sevmiyorum!

Gerçekten şahanesin! Kim kendini bu kadar net ifade eder…

– Bir de şöyle bir şey var, kendimi beğendirmek konusunda en önemli jüri benim. Her yaptığım şeyi de beğenmiyorum. Kendimi çok eleştiriyorum, parçalıyorum. Ama yemekse söz konusu olan, isterim ki pişireyim, dostlarım gelsin, birlikte sohbet, şamata gır gır, yiyelim, içelim…

Kâh İtalya’da bir köye kâh Bozcaada’da bir yılbaşı kutlamasına, olmadı oradan İstanbul’un lezzet mekânlarına ya da çocukluğuna götürüyorsun bu kitapla bizi… Eğlendin mi yazarken?

– Evet hem de çok. Herkesin de okurken eğleneceğini düşünüyorum. Çünkü üstten bir tavırla yazmadım, en şahane yemek yaparım havası atmadım, sadece güzellikleri paylaştım.

Bazen kendimizi Cem Mansur’la ya da Serra Yılmaz ile mutfakta buluyoruz, bazen Türkan Şoray’la bir pastanede ya da Hale Soygazi ile film setinde… Barış Pirhasan, Atıf Yılmaz, Yıldırım Türker, Ali-Mine Sirmen, Sezen Aksu, Onno Tunç, Hümeyra, Ece Aksoy, Lale Mansur ve daha pek çok isim de ortak oluyor senin mutfağına… Önemli olan aslında tarifler değil de, muhabbet mi?

– Aynen öyle Ayşecim! Bir de pişirirken keşfetmek. Yapacağın şeye bir şey daha katmak… Denemek… Yaptığın o şeyin sana ait olması çok hoş. Yoksa tariften bol ne var, gir internete her yer tarif. Ben bazı yemeklerde ölçü bile vermedim. “Kafanıza göre takılın, düş gücünüzü kullanın!” dedim. Çünkü yemek yapmak bir çeşit rehabilitasyon. Bazen olur, ülke olarak kâbus gibi bir dönemlerden geçeriz, şimdi olduğu gibi, böyle zamanlara, hayata karşı direnmek için kendimize bir şeyler bulmak zorundayız. Bu, yazmak olabilir, yüzmek olabilir, yürümek olabilir, yemek yapmak olabilir. Ben yemek yapmayı seviyorum.

Bir de kestaneşekerini…

– (Gülüyor) Evet, tamam sağlıklı yiyelim ama kestaneşekeri yemeden de yaşamayı düşünmüyorum. Kızım Zeynep küçükken öyle derdi, “Annem dünyada en çok kestaneşekerini sonra beni sever!”

Güzelmiş! Kilo verme takıntın var mı?

– Olmaz mı? Her zaman. Bütün hayatım boyunca oldu. Ama bu, yemek yemeyi sevmeme engel değil…

Kime en çok yemek yapmaktan hoşlanırsın?

– Tam da kitabımda anlattığım arkadaşlarıma, dostlarıma… Onlar benim vazgeçilmezlerim. Onlar, benim kendi seçtiğim ailem…

SABAHLARI YASTIĞIMI ALIRKOCA KOYNUNA GİDERDİM

Atıf Yılmaz en çok hangi yemeği severdi?

-Tas kebabı. Ben de çok severek yapardım.

Gideli kaç yıl oldu?

-10. Ama onu düşünmediğim tek bir an yok. “Hiçbir şey unutulmaz sadece alışılır denir” ya, öyle. Acılarla yaşamayı öğreniyorsun. O acılar geçmiyor, senin bir parçan haline geliyor. Hayata asılma özelliğim olmasa, ben Yılmaz’dan sonra yaşayamazdım. Ki bizimki yapışık karı koca hayatı da değildi, odalarımız bile ayrıydı. Hala öyle olması gerektiğini savunurum. Herkesin bir özel hayatı olması gerektiğini düşünürüm…Öyle deyince insanlar zannediyor ki bunlar hiç sarılmıyor filan…-Tam tersine. Aynı yatakta yattığın için mecburen sevişmiyorsun, sevişmek için yatağa giriyorsun! O şahane bir şey. Sarılmaksa her zaman, her an zaten. Ben sabahları yastığımı alıp koca koyununa giderdim…

Yorum Bırak