‘Beden Olumlama Hareketi’nin kurucusu Aybala Arslantürk… Sosyal medyada şişmanlar ölsün nidaları var


EVET, bugün yürünmemiş yollarda yürüyen kadınların günü…

Aybala Arslantürk de o kadınlardan biri. ‘Beden Olumlama Hareketi’nin Türkiye kurucusu ve temsilcisi. Nedir ‘beden olumlama hareketi’? Röportajda okuyacaksınız. Çok mühim bir meseleye parmak basıyor aslında. Hepimizi bir zayıflama manyaklığı sarmış durumda. Hep daha zayıf olmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Kafamızda ideal bir güzellik var, onu yakalamaya çalışıyoruz. İşte Aybala bunları tartışıyor ve kendi bedenimizi sevmemiz ve kabul etmemiz gerektiğini anlatıyor. Buyurun buradan okuyun…

ZAYIFLIK UĞRUNA KENDİNİ SEVEMEYEN İNSANLAR TOPLULUĞU YARATILDI

– Sen bize dayatılan ‘ideal güzellik anlayışı’na nanik yapıyorsun!
Elbette! Çünkü “ideal güzellik anlayışı” diye bir şey yok! Olamaz da… Dönemin getirisi neyse, sektörler ne ürettiyse, onun tüketimine ihtiyaç doğuracak satışları gerçekleştirmek için bizlere girmemiz gereken yeni kalıpları sunuyorlar! İşin aslı bu… Biz bedenimizle ilgili neyi değiştirmek zorunda hissedip kendimizi baskılıyorsak, o işte bize bu sözde ideal güzellik anlayışının dayattığı şey! Dönemden döneme, yıldan yıla ve hatta coğrafyadan coğrafyaya değişen bir beden illüzyonu bu!

– Benim bir patronum “20. yüzyılda başarılı olmanın sırrı ne akıllı olmak ne bilgili olmak… Zayıf olmak!” demişti! Sence hepimiz zayıf olmak zorunda mıyız?
Ayyy asla değiliz! Eğer zayıf olmak kişinin vicdanını hassaslaştırabilir, dünyaya-insana-hayvana-doğaya katkısını arttırabilir ve IQ’sunu yükseltebilirse… Tabii ki hepimiz zayıf olalım! Ama benim bildiğim kadarıyla kilomuzun bunlarla kanıtlanmış bir doğru orantısı yok!

– Peki bu anlayış genç kızları, kadınları ne kadar esir almış durumda?
Farkında olan ve kendi olabilen kadınlar var. Ama gerçekçi olmak gerekirse, evet, kadınlar hâlâ bilerek kilo alıp hastanelere mide operasyonlarına giriyorlar. Zayıflama çayları, hapları rağbet görüyor. Saçma sapan diyetler yapıp kendilerini aç bırakarak zayıflamaya çalışıyorlar ve sonra hastalanıyorlar! Sosyal medyada paylaşacakları fotoğrafları akıllarınca ‘ideale’ yaklaştırmak için ‘fotoshop’ yapıyorlar… Sadece bu bilgiler bile çoğunluğun ne yazık ki bu anlayış tarafından esir alındığını kanıtlıyor!

– Sonuçları ne kadar vahim?
E çok vahim! Özgüveni olmayan insanlarla dolu bir toplum… Bundan daha vahim bir şey olabilir mi? Kendini yeterli bulmayan, sürekli bedeniyle savaş halinde olan, hep değiştirmek isteyen ve bir türlü kendini sevmeyi öğrenemeyen insanlar topluluğu. Halbuki bizler pırıl pırılız… Bu yanlış anlayışın baskısından kurtulduğumuzda dünyayı yerinden oynatırız!

KİMSE BEDENİNDEN UTANMAMALI!

– Sivil toplum kuruluşlarında görev alıyorsun. Bunun yanı sıra ‘Beden Olumlama Hareketi’nin Türkiye’deki kurucusu ve temsilcilerinden birisin. Nedir bu ‘beden olumlama hareketi’?
İnsanların bedenlerini, ‘her haliyle’ onaylamasını ve ideal beden tipi diye bir şey olmadığını temel alan bir hareket… Kendini kabullenme ve bedenine karşı nötr de olabilme halini esas alıyor. Tamam, her gün müthiş güzel uyanamayız. Her an da kendimizi çok sevemeyiz… Ama şunu kabul etmemiz ve diyebilmemiz önemli: “Bu beden benim, bu bedende varım!”

– Peki beden olumlamanın tam olarak amacı ne?
Bedenimizi olduğu haliyle kabul etmeye hepimizin ihtiyacı var… Yani ötekileştirilen her bireyin kendini kabullenmesi, nötr olması ve mümkün olursa sevmesi için ‘beden olumlama hareketi’ne ihtiyaç var. Sosyal medyada “Şişmanlar ölsün!” nidaları var! Bu korkunç bir şey! Kimse bedeninden utanmamalı. Kimse de bir başkasının bedenini aşağılama hakkını kendinde bulamamalı…

KENDİMİ VE BEDENİMİ HER HALİYLE KABUL EDİYORUM

– Sen ne tür beden aşağılamalarına maruz kaldın?
11 yaşındayken sınıfımdaki bir arkadaşım, “Burnundan hiçbir şey göremiyorum!” dedi. Ben burnumun büyük olduğunu hiç düşünmemiştim o güne kadar. Normal bir burundu bana göre. Ama millet alay edince ‘normal’ olmaktan çıktı! “Gözlük bu burun işini çözer” diye az kolonya sıkmadım gözlerime. Uzun yıllar aldı burun takıntısından kurtulmam.

– Başka?
Bir arkadaşım diz kapaklarıma laf söylemişti. “Bu diz kapaklarıyla asla mini etek giymemelisin!” demişti. Hoop, al sana yeni bir takıntı daha! Giydim tabii diz üstü etekler, elbiseler, ama hep bir tedirginlikle. Sonra sonra atlattım bunları.

– Sonra?
Üniversite dönemim zor geçti. Üzüldüğüm, ilişkilerimden kazık yediğim bir dönemdi. Ben de yemek yedim. Özeti bu aslında! İçimdeki boşluğu hissettikçe kendimi yemeğe verdim. Haliyle de çok kısa sürede 30 kilodan fazla aldım. Sonra o kadar çok aşağılanmaya maruz kaldım ki… Kilo vermeye karar verdim. Piyasada bildiğiniz ne kadar yoyo diyet varsa yaptım. 3 gün sadece elma yeme diyetinden tek yönlü beslenmeye kadar bir sürü sağlıksız diyet… İşte ‘beden olumlama’yla tanıştığım dönem de o dönem. Gerçek anlamda kabulde olmam ancak ‘beden olumlama’yla oldu. Burada kendimi buldum, sonunda! Artık bedenimi değiştirirsem sadece ve sadece kendim için değiştiririm. Ben kendimi, bedenimi her haliyle kabul ediyorum. Bunun verdiği özsaygıyı, özsevgiyi kimse için kaybetmem, o eskidendi!

BEDEN BİR KILIF, ÖNEMLİ OLAN HAYATA NE KATTIĞIN…

– Hepimiz için bu ‘güzel’ olma zorunluluğu ne kadar ağır bir baskı?
Çok ağır bir baskı! Güzelsin ya da görünmezsin. Çirkin bile değil… Görünmezsin, yok sayılıyorsun! Ya o dergidekiler, medyadakiler gibi olacaksın, onlara yakın olacaksın ya da yoksun! “Güzel olmalısın!” diyen yazılı bir kanun yok. Ama bu gizli bir anlaşma. Hepimiz biliyoruz ama asla bahsedemiyoruz…

– Peki ne yapmak lazım?
Kendine değer vermeyi öğrenmek lazım! Bedenin sadece bir kılıf olduğunu fark etmek lazım. Önemli olan hayata ne kattığımız. Kaç çocuğun başını okşadın? Bir tohum ektin mi toprağa? Komşusu şiddet görürken çığlığını duyup ses çıkarmayan insan ideal bedende olsa kaç yazar? Böyle bakınca, bu tarafları dikkate alınca çok da zor değil aslında yapılması gereken. Elbette elimizden geldiğince sağlıklı bakalım kendimize, kılıfa iyi davranalım ama sonuçta onun bir kılıf olduğunu unutmayalım…

– Sen bu konuda workshop’lar veriyorsun. Neler anlatıyorsun?
‘Normal’in ne olduğunu sorguluyoruz. ‘İdeali’ belirleyen kim ya da kimler bunları tartışıyoruz. ‘Güzellik anlayışı’ zaman içinde nasıl şekillenmiş bunu inceliyoruz. Hareketi anlatıyorum, pratikte nasıl uygulanacağını… Teoride kolay görünüyor ama hepimiz farklı deneyimlerden geçiyoruz. Kendimize nasıl adapte edebiliriz, atölyelerde bu kısımlarını anlatıyorum. 2019 için kurumlara da yönelik bir program hazırlıyorum.

– Kendimize sık sık hangi cümleleri söylememiz lazım?
Yalnız değilim, yanlış değilim, güçsüz değilim! Temeli bunlarla atabiliriz!

Yorum Bırak