22.Hafta: 37 yaşında. İlkokul mezunu. 7 çocuğu var.

Dünyaya bizim gibi şanslı gelmiyor, şartları zor, çok zor, ekmeğini hep taştan çıkarması gerekiyor.
Gürcistan’da 6-7 sene, demir çelik fabrikasında kaynakçı olarak çalışıyor, kıt kanaat geçinip, eşine ve çocuklarına para yolluyor.
İzin günlerinde de soluğu ailesinin yanında alıyor.
Basit bir hayat.
Büyük beklentiler yok.
Hayaller yok.

.22-2-1

Diğer Doğulu erkekleri bilmem ama Alaattin Arslan çocuklarına düşkün.
5 numara Mehmet Ali.
Bir gün memlekete izne geldiğinde, dört yaşındaki Mehmet Ali’yle şakalaşırken oğlunun karnındaki sertliği farkediyor.
“Bu da ne?” oluyor.
Çocuğun karnı tahta gibi.
Birkaç gün içinde o sertlik büyüyor.
Nefes almakta zorlanıyor Mehmet Ali.
Kapıp Nusaybin Devlet Hastanesi’ne götürüyorlar.
Teşhis anında koyuluyor:
Lösemi.

*

Gözün kör olsun sefalet. Gözün kor olsun cehalet.
Arslan Ailesi, kanserin ne olduğunu bile bilmiyor.
Ama doktorun suratından, işlerin pek de yolunda gitmediğini anlıyorlar.
Doktor Hanım şefkatli davranıyor, “Zor bir hastalık” diyor Alaattin Arslan’a “Ama Allah’tan ümit kesilmez. Sen bu çocuğun yaşamasını istiyorsan İstanbul’ a götür…”
O baba, beş kuruş parası yokken, can havliyle, gittikçe şişen oğlunu, battaniyelere sarıp İstanbul’a götürüyor.
Korkuyor da İstanbul’dan, büyük şehir.
Yol yordam bilmez.
Bilse ne olacak, cebinde beş parası yok.
Hiçbir şeyi yok.
Ama söz konusu olan evladı, ona bir şey olacağını düşünmeye de tahammülü yok.
İstanbul’da hastane hastane dolaşıyor.
Sonunda Şişli Etfal’e yatırıyor.
Kalacak yeri de yok, cami avlularında, merdiven altlarında, hastane bahçesinde yatıp kalkıyor.
Mehmet Ali’nin tedavisi 40 gün sürüyor.
Baba da onunla birlikte ölüp ölüp diriliyor.
Alaattin Arslan bunları anlatırken ağlıyor, beni de ağlatıyor, çocuğunu ne kadar çok sevdiğini, onun için kendini nasıl parçaladığını gözlerinizle görüyorsunuz.
O 40 gün içinde, bu ilkokul mezunu kaynakçı ustası, kanser, lösemi, kemoterapi ne nedir, öğreniyor.
Artık, avuç kadar oğlunun, ölüm kalım savaşı verdiğini biliyor.
Ben en çok bu kadar küçük çocuklar kansere yakalandığında mahvoluyorum. Kemoterapiden saçları dökülüp,boncuk boncuk gözlerle bize bakmıyorlar mı, içim oyuluyor.
Mehmet Ali makinelere bağlanıyor, 40 gün, “Ha öldü ha ölecek” denirken, Allah yardım ediyor, hayatta kalıyor.
Peki bu baba, bu tedaviyi nasıl sağlıyor?
Beş kuruş parası yokken.
Ha işte bu noktada, işler karışıyor.
Oğlunun hastaneye kaydını, aynı yaşlardaki yeğeninin ismiyle yapıyor, daha doğrusu yeğeni İbrahim Arslan’ın yeşil kartını oğlu için kullanıyor.
Sahtecilik yapıyor yani.
Dolandırıcılık.
Artık ne derseniz deyin.
Ama yapmazsa, oğlu tedavi olamayacak.
Ne yalan söyleyeyim, ben de yapardım.
Kızım için her şeyi yapardım. Onun hayatta kalması için hırsızlık da yapardım, o…luk da.
İnsanın çocuğu bu, canı… Ötesi var mı?

*

Alaattin Arslan’ın başka bir özelliği daha var.
Fazlasıyla vicdanlı ve dürüst.
Aptallık derecesinde.
Yeğenin kartını kullandı diye, vicdan azabı duyuyor.
İçi içini yiyor.
Ses etmese belki hiç anlaşılmayacak.
Ama dayanamıyor, hastane yönetimine gidip, kendini ihbar ediyor.
“Ben böyle böyle bir halt ettim. Benim çocuğumun adı Mehmet Ali, ben kaydını İbrahim diye yaptırdım, yeğenimin yeşil kartını kullandım. Devlete zarar vermek gibi bir kastım yoktu. Ama çaresizdim, oğlumölüyordu…”
Kimse de, “Boş ver Alaattin, önemli olan senin oğlunun sağlığı” demiyor tabii.
Hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuyorlar.
Ve İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2010/221 E. sayılı dosyasıyla “nitelikli dolandırıcılık suçu”ndan 7 yılakadar hapis cezası talebiyle yargılanıyor.
Yargılama sırasında, Şişli Etfal Hastanesi’ne ve Nusaybin Devlet Hastanesi’ne yazı yazılarak tedavi masraflarının bildirilmesi isteniyor. Şişli Etfal 19.668,72 lira, Nusaybin Devlet Hastanesi de 65 lira borç çıkarıyor. Toplam 19.733,72 lira. Bu paranın tazmin edilmesi için Alaattin Arslan’a 13 Mayıs’a kadar süre veriliyor.

*

Durum vahim.
Hâlâ bir işi yok.
Bu arada, bel fıtığı geçirdiği için kaynakçılık da yapamıyor, ağır şeyler kaldıramıyor.
Orada burada çalışıyor, lokantalarda ızgaracılık, garsonluk, vesaire vesaire…
Eşini ve çocuklarını da aldırmış yanına, bir göz odada oturuyorlar.
Ama Allah’tan Mehmet Ali iyileşme emareleri gösteriyor, ayda bir kemoterapi için hastaneye gidiyor.
Ne var ki Alaattin Arslan, o 20 bin liralık borcu ödeyemezse, hapse girecek.
İnsan, “Adaletin nerede dünya?” diye bağırmak istiyor değil mi?

*

Yarım Kalan Hayatlar 22’den, yani Bilfen’den gelecek 20 bin lira Alaattin Arslan’ın Şişli Etfal’e olan borcuna gidecek.
Bunu ona söylediğimde, ne kadar mutlu olduğunu size anlatamam.
Bir süre konuşamadı.
Kafasını da yerden kaldırmadı.
“Alaattin Bey, siz deli misiniz! Müthişsiniz! Baba olan herkes, adamsa, sizin gibi davranırdı, bak para bulundu, inşallah iş de bulunur, Mehmet Ali de iyileşir…” diyorum.

Yorum Bırak