49.Hafta: Doğa Okulları’nın felsefesi: Yaparak ve yaşayarak öğrenmek

Doğa Okulları’nın Beykoz kampüsünde aklım uçtu.

Ben, böyle bir okulda okumak için canımı verirdim!

Ayol, hayvanat bahçesi var okulda!

Cennet gibi bir yer.

Muhteşem bir vadi.

Dalga geçiyorlar sandım önce, “Böyle okul mu olur?” dedim kendi kendime, deve kuşları filan özgürce dolaşıyor, yanımdan atına binmiş çocuklar geçiyor…

Okul, Beykoz’da yeşilliklerin içinde.

83 farklı hayvana ev sahipliği yapıyor.

Mutlu mesut yaşıyor o hayvanlar, onların seven çocuklarla birlikte.

Bu okul, Doğa Okulları’nın amiral gemisi, her şey orada başlamış ve sonra sayıları 100’e ulaşmış.

Beykoz kampüsünde lise yok. 10 yıl okuyabiliyor çocuklar orada. 2 yıl ana okul, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul.

Benim şaşkınlığım uzun süre geçemedi.

Bu çocuklar tahtasız eğitim alıyorlar.

Ayvayı keserken kesirleri öğreniyorlar.

Doğal bir şekilde.

Derslerinin adı Fen bilgisi o sırada.

Ezberden uzak, yaşayarak öğreniyorlar.

Küçücük bir hamurun nasıl bir ekmeğe dönüştüğünü görüyorlar.

Çünkü fırınları var.

Orada ekmeği kimyasal değişimini görüyorlar, ekmeği matematikle ilişkilendiriyorlar.

Bütün ekmek, yarım ekmek, çeyrek ekmek.

Dünya tatlısı öğretmenleri vardı, herkes güler yüzlü, çocuklar mutlu, çok çok hoşuma gitti.

Farklı bir eğitim sistemi olduğu kesin.

Sıra dışı.

49HAFTA-2
Ben bu eğitimin modelinin yetiştirdiği çocukların başarılı olacağına inanıyorum.

Çünkü onlar, “başarı”yı da farklı tanımlıyor.

Neye göre, kime göre başarı diyorlar? Anneye, babaya göre mi? Sınav sonuçlarına göre mi? Eğitim sistemine göre mi? Onlar, çocukları birey olarak görüyor ve yeteneklerine göre yetiştirilmeleri gerektiğine inanıyor.

Doğa Okulları’nda çocuklar deneyimleyerek öğreniyorlar.

Domates ekiyorlar, biber ekiyorlar, çilek topluyorlar.

Ağlamak istedim, niye biz böyle okullarda okuyamadık diye!!!

Bundan böyle ben bir Doğa-Severim.

Hem eğitim felsefelerini sevdiğim için hem de 49. Yarım Kalan Hayatlar’da, anneleri babaları tarafından öldürülen üç kardeşin hayatlarını kurtardıkları için…

O pırıl pırıl, başarılı fakat yardıma muhtaç çocuklara lise sona kadar burs verdiler.

Şapka çıkarıyorum.

Binlerce kez teşekkür ediyorum.

Sizi, Doğa Okulları CEO’su Bünyamin Çelikten’le yaptığım röportajla baş başa bırakıyorum…
Doğa Okulları CEO’su Bünyamin Çelikten

Müthiş bir şey bu! Hayatımda ilk defa içinde hayvanat bahçesi olan bir okul görüyorum. Hayvanların bir kısmı da özgürce dolaşıyor. Etkilenmemek mümkün değil. Burası nasıl bir okuldur?

-(Gülüyor) Doğa Okulları böyle. Bu kampüsü gören herkes sizin gibi tepki veriyor. Şaşkınlığını gizleyemiyor. Bizim ki, eğitim alanında bir dünya markası yolculuğu. En başından beri farklı bir felsefeyle yola çıktık. Biraz doğal şekillendirmeler, biraz de ekip bilincinin oluşturduğu vizyon ve ileri görüşlülük Doğa Okulları’nı böyle bir yolculuğa sürükledi.

Hadi anlatın nasıl bir yolculuk bu? Her şey, bu ilk kampüsle mi başladı?

-Evet. Zaten Doğa’nın “Doğa” adını almasının sebebi de burası. Doğanın içinde, doğayla bütünleşen bir kampüs oluşturduğunuzda, eğitim sisteminiz de ona göre şekilleniyor. Bizim kendimize özgü sloganlarımız var. Mesela, “Doğa, en büyük öğretmen!” diyoruz. Gerçekten de öyle olduğuna bütün yüreğimizle inanıyoruz.

En başa dönelim… Burada bir okul kurmaya kim karar veriyor?

-Kurucumuz Fethi Şimşek. O zamana kadar sadece dershanecilik yapmış bir eğitimci. Ama sürekli kendini aşmak için uğraşan biri. Hala öyledir. Doğa içinde, çocukların yaparak ve yaşayarak öğrenecekleri, her şeyi deneyimleyebilecekleri bir okul hayal ediyor. Günün birinde 100 okula ulaşabileceğini düşünmüyor tabii. Ama kollarını sıvıyor ve hayalini gerçekleştirmek için çalışmaya başlıyor…

Yıl kaç?

-2002.  Onunla çalışan bir çekirdek ekibi var, ben de o ekiptenim. İnanır mısınız, o ekip, ilk günden beri değişmedi. Biz de bütün kalbimizle bu eğitim modeline inandık. Maketler hazırlayıp, velilere buranın neye dönüşebileceğini anlatmaya başladık. Tabii o zaman böyle değildi. Bir bina vardı, gerisi bakımsızdı. Biz insanlara dedik ki, “Biz burayı bir eğitim vadisi haline getireceğiz!” Yıllar içinde de sözümüzü tuttuk. Burada gördüğünüz her şey, eğitime yönelik.

Hadi burada nasıl bir eğitim verdiğinizi anlatın…

-Biz, bir şeyleri ezberlemeleri istemiyoruz, çünkü bunun işe yarayacağına inanmıyoruz. Biz, öğrenirken keyif almalarını sağlamaya çalışıyoruz. Eğlenerek öğrenebilmeleri için uğraş veriyoruz.

Doğa Okulları’nın arkasındaki temel felsefe bu mu?

-Evet. Yaparak ve yaşayarak öğrenmek. Çünkü kalıcı olan bu. Öbürü, uçup gidiyor. Bizler mutlu ve kendine güvenen bireyler yetiştirmek istiyoruz. Çocukları sadece temel derslere değil, hayata hazırlamak gerektiğine inanıyoruz. Hayata iyi hazırlanan ve mutlu olan çocuk, öğrenmesi gereken şeyleri de en iyi şekilde öğrenir. Bizim yaklaşımımız böyle. Öğrencilerimize, öncelikle temel bir vizyon kazandırmaya çalışıyoruz. Amaçları ve idealleri olmalı. Ve her şeyi yaparak, yaşayarak, deneyimleyerek öğrenmeliler. Ayrıca hümanist olmaları, doğayı ve hayvanları sevmeleri için de çaba harcıyoruz…

49HAFTA-349HAFTA-4

BİNİCİLİK DERSLERİMİZ VAR BİR ÖĞRENCİMİZ BALKAN 2.Sİ OLDU

Burası, bizim amiral gemimiz. Türkiye’deki öğrencilerimizin yüzde 1’i burada okuyor. Tabii ki her yerde böyle bir ortam oluşturabilmek mümkün değil. Burada, binicilik tesisi bile var. Öğrenciler, spor dersinde ata biniyorlar. 8. sınıf öğrencimiz Şevval, Milli Takım’a seçildi, bu yıl Balkan ikincisi oldu.
AVRUPA BİRLİĞİ PROJESİ

Eğitim modelimizi, Avrupa Birliği projesi haline getirdik. Ve Avrupa Birliği’nden akredite ettik. Şu an AB’nin eğitim fasikülünde, “Doğa” konseptli bir eğitim modeli var. Yurtdışından da gelip bizim eğitim alıyorlar.

ÇOCUKLARIN BİRBİRİYLE YARIŞMASI YANLIŞTIR KENDİLERİYLE YARIŞMALILAR

Peki bir okulda, devekuşu olmasının eğitime ne gibi bir faydası var?

-Aslında yok. Devekuşunun neye benzediğini bilmesi yeterli, canlı görmesinin çok da bir önemi yok. Mesele zaten devekuşunu görmesi değil, doğal bir ortam içerisinde huzurlu ve mutlu olması. Bizim öğrencilerimiz doğayla iç içe. Bütün hayvanları, bitkileri tanırlar. Bizim bir aralar kullandığımız reklam sloganımız vardı. “Çilek nerede yetişir?”  Diğer çocuklar “Markette” derken, bizim çocuklar, “Bizim okulda!” der. Gerçekten de öyle yetiştiriyorlar, çilek yetiştiriyorlar, sonra da topraktan çıkarıp, yıkayıp, yiyorlar.

Doğa Okulları’nın diğer okullardan farkı ne?

-Burada mutlu bireyler olarak yetişiyorlar ve deneyimleyerek eğitim alıyorlar. Ekmekleri kendileri pişiriyorlar, turşu kuruyorlar, kestane topluyorlar. Feni, kimyayı böyle öğreniyorlar.

Sizin başarı tanımınız ne?

-Bakın, her birey farklı; her bireyin başarı tanıma da farkla. Başarı her çocuğu göre değişir. Her çocuk, kendi zirvesini bulmalı. Çocukların birbiriyle yarışması yanlıştır, kendileriyle yarışmalılar. Türkiye’de 70 bin öğrenci var. TEOG sınavına sokuyorsunuz, 100 okulun 100’ü de birinci olamaz ki. Ama her çocuk, kendi birincisi olabilir. Yani her çocuk, yapabileceğinin en iyisini yaparsa, aslında başarılıdır. Ve bu, sadece tek bir alanla sınırlı değildir. Sadece Türkçe, matematik, fizik değildir yani söz konusu olan. Biri sporda, biri sanatta başarılı olabilir. Yeter ki neye yeteneği olduğu keşfedilsin ve onun üzerine gidilsin…

49HAFTA-5

HENÜZ O MESLEKLER İCAT EDİLMEDİ

Dünyanın büyük üniversitelerinin web sayfalarını açtığınız zaman şunu görürsünüz: “Bilinmeyen bir geleceğe çocuk yetiştirmek.” Tam da bu. Bizim yaptığımız da bu, yapmamız gereken de. Geleceği bilmiyoruz. 20 yıl önceye dönün, internetin bu kadar gelişeceği aklınıza gelir miydi? Cep telefonları, sosyal medya, Twitter, Facebook o zaman var mıydı? Hayır! Bundan on yıl önce, sosyal medya yöneticiliği var mıydı? Hayır! Bakın bir araştırmaya göre, bugün 12 yaşın altındaki çocukların yüzde 65’i, gelecekte yapacağı mesleği bilmiyor. Çünkü öyle bir meslek yok şu anda. İcat edilmedi. Edilecek daha. O zaman onları bir takım istemedikleri şeylere zorlamanın manası yok.

21. YÜZYIL BİLGİ DÖNEMİ DEĞİL BECERİ DÖNEMİ

21.Yüzyıl bilgi dönemi değil artık, beceri dönemi. Eskiden bilmek tek başına yeterliydi, şimdi değil. Doğru bilgiyi süzebilme becerisi gerekiyor. Bilgiyi kullanabilme, yorumlayabilme, analiz edebilme, sentezleyebilme ve uygulayabilme becerisi. Bizim öğrencilerimize vermek istediğimiz de bu beceri zaten. Artık esas olan, çocuklara belli kalıp şeyleri öğretmek değil, bir donanım kazandırmak…

HEDEFİMİZ SORGULAYAN KARAKTERLER YETİŞTİRMEK

Çocuklar birkaç yönden desteklenmeli. Araştırmacı karakterleri geliştirilmeli. Aynı şekilde düşünme becerileri. Sonra bilgiye ulaşabilme yöntemleri öğretilmeli. Hedefimiz, sorgulayan karakterler yetişmek. “Yaşayarak öğrenme” dediğimiz şey aslında bunun özeti. Soru sorsun, “Neden?” desin, “Niye?” desin. Biz. hazır bir kalıp vermeyelim, o da hazır kalıbı kabul etmesin. O yüzden işte turşu kurduruyoruz. O bir kimya dersi aslında!
49HAFTA-9

BİZDE ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ TARTIŞIRAK ÖĞRENİR

Hayatın içinde kimya öğrenen çocuk, “Ben bunu nerede kullanacağım!” demiyor. Yemek yapmak da bir kimyadır aslında, o bunu anlıyor, fark ediyor. Ona, bu şekilde bir düşünebilme becerisinin kazandırılması gerekiyor. O yüzden bilgiyi aktaran değil, beceri kazandıran öğretmen daha önemli hale geldi. Öğretmenler, “Ben anlatırım, o da alır!” formatından çıkmalı. “Biz tartışırız, biz birlikte öğreniriz” sürecine girmeli. Veli de bu sürece dahil olduğunda, otomatikman bir sacayağı oluşuyor. Burada iki tane faktör devreye giriyor. İlgi ve ihtiyaç. Esasında çocuğun yeteneği, ilgisiyle doğru orantılı gelişir. Siz, hiç ilgisi olmayan bir alanda onu zorladığınız zaman bir sonuç alamazsınız! Bir de ihtiyaçlar önemlidir. Doğal sürecinde, tüm icatlar da aslında ihtiyaçlardan ortaya çıkmıştır…

INTEL, MİCROSOFT, APPLE ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

Bizim her konsepte yanımızda bir çözüm ortağımız var. Teknolojide Intel’le, Microsoft’la, Apple’la çalışıyoruz. Yabancı dilde Oxford’la çalışıyoruz. Bilimde ise pek çok üniversiteyle…

BAŞARI ENDEKSLİ ÇOCUK YOK BAŞARI ENDEKSLİ VELİ VAR!

Başarı endeksli çocuklarla, mutlu çocuklar arasında ne tür bir anlayış farkı var?

-Başarı endeksli çocuk yoktur ki. Başarı endeksli veli vardır!

Öyle mi?

-Elbette! Çocuk sadece mutlu olmak ister. Çocuklar başarılı olmak istiyorsa bile, başarılı olduğunda mutlu olacağı içindir. Sorun, hırslı anne-babalarda. Amaçla, aracı karıştırmamak lazım. Burada amaç, bireyin yani çocuğun geleceğe hazırlanması. Bundan 20 yıl sonrasına hazırlanmaları. Veliler şunu bilmeliler, o çocuk kendilerinin değil. Ne annelerine benziyorlar ne babalarına. 20 yıl sonra bambaşka bir iş yapmak isteyebilirler. Başarının sadece sınav sonuçlarına endekslenmesi de bizim karşı olduğumuz bir şey…

49HAFTA-649HAFTA-7

HERKES HAYATTA ANALİTİK YÖNDEN KUVVETLİ OLACAK  DİYE BİR ŞEY YOK

Sınav sonuçlarını da, orada elde edilen başarıları da küçümsemiyoruz ama “O sınavda sen şu oldun, ben bu oldum!” demek, insanları tek tip eğitim modeline indirgiyor. Ve sayısal yeteneği güçlü olanlar yani analitik düşünebilenler genelde bu sınavlarda daha başarılı oluyorlar. Ama hayatta, herkes analitik yönden kuvvetli olacak diye bir şey yok. Evet, herkes temel donanımını, alt yapısını doğru almalı. Fakat daha sonra kendi ilgisine ve ihtiyacına göre yönlenmeli…

49HAFTA-8 İKİ KEZ DÜNYADA TEKNOLOJİYİ EN İYİ KULLANAN OKUL ÖDÜLÜNÜ ALDIK

*Doğa, dünyada iki kez teknolojiyi en iyi kullanan okul ödülü aldı. Dikkatinizi çekerim, Türkiye’de değil, dünyada. Biz on yıldır okullarımızda akıllı tahta kullanıyoruz.

*Biz gezilerimizi eğitim haline dönüştürdük. Alıyoruz çocuklarımızı Amazonlar’a götürüyoruz.

*Amerika, Avustralya, Avrupa, Asya her yere götürdük. Türkiye’deki okullar İzmir’deki Uzay Kampı’na gidiyorlar, biz Nepal’e gidiyoruz. Gittik, belgesel çektiler. Angelina Jolie ile Brad Pitt’in de aralarında olduğu sadece 300 kişinin katıldığı Dalaylama’ın devir teslim törenini izleme şansına bizim çocuklar sahip oldular. Coşkun Aral’la birlikte gittiler.

*Atlas Dergisi’nin fotoğrafçısı, genel yayın yönetmeni ve bütün ekibiyle birlikte Avustralya’yı fotoğrafladılar. Geçen Kasım’da. Sonra sergi yaptık, bir de kocaman bir kitap yaptık Atlas’la. O kitabın içinde de bizim çocuklarımızın da çektiği fotoğraflar Atlas dergisinin fotoğrafçılarıyla yan yana yer aldı.

*İtalya’ya mı gidiyorlar, sadece tarihi ve turistik yerleri dolaşmasınlar istemiyoruz, Ferrari fabrikasını da dolaşsınlar istiyoruz.

*İsviçre’de Cern’e gittiler. Dünyada insanların merak ettiği her yere gönderiyoruz onları. Geçen yıl 300 öğrencimizi Amerika’ya gönderdik. Tamam Disneyland’e de gidiyorlar ama o arada bir NASA ziyareti de yapıyorlar.

Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU

Yorum Bırak