41.Hafta: İşte büyülü Laponya!

Hürriyet ve Miles&Smiles kredi kartının gerçekleştirdiği bu ikinci sosyal proje.
Laponya.
Evet, bu projeler insanların hayatlarına dokunuyor.
Fisun Yurdusever’in hayatına dokunduğu gibi.
Onun hikayesini yan tarafta okuyabilirsiniz…

Oley! Bir seyahat daha. Bu sefer Laponya. Ana-kız yine yolla düştük. Her seyahatte Alya’nın ayıcığı de bizimle…

Bu seyahatlerin hayatına dokunduğu bir başka kişi de bizim Alya.
Seyahat denilen şeyin ne kadar muhteşem olabileceğini keşfetti!
Heyecan yapıyor ve “Bu sefer nereye gidiyoruz?” diye soruyor.
Nasıl uyumlu.
Nasıl tatlı.
Şahane bir seyahat arkadaşı.
Hemen çantasını hazırlıyor.
Çok eşya doldurmuyor, ama ayıcığında da asla vazgeçemiyor.
Kulaklıklarından da.
Pasaportuna ve boarding kartını kaybetmemek için çok dikkatli davranıyor.
Analı-kızlı ilk seyahatimiz Paris’ti.
İkincisi büyülü Kuzey Işıkları.

Alya için müzik seyahatin vazgeçilmezidir. “Kulaklıkları olmadan asla!” adım atmaz, uçağa- muçağa binmez… Ama uykuya dalınca bütün o “ergen adayı” hali geçiyor. Kuzu oluyor, kuzu!

41HAFTA-100

Oleeeey!
İkimiz de çok sevdik.
Rüya ülkesi.
Sevgiliyle gitmek için de ideal.
Çocuklarla gitmek için de…
Eğer Miles&Smiles kredi kartınız varsa, seyahat ve congierge hattını arıyorsunuz, size bir güzel plan yapıyorlar.
Bize de onlar yaptı.
Biz, üç günlük bir şey istedik.
Cumartesi sabah yola çıktık, pazartesi akşam evimizdeydik.
Yan gelip yatmazsanız, bütün günü saunada geçirmezseniz, 3 gün yetiyor.
Ve inanın, her şeye değiyor.
Ölmeden mutlaka yapılması gerek!

41HAFTA-102
İnsan kızıyla bir yere giderken uçak değiştirmek bile bir keyif fırsatı. Helsinki havaalanında takılıyoruz… Laptop’ta takıldık, Duty Free’yi gezdik, suşi yedik. Şimdi selfie sopamızı çıkardık, maymunluk yapıyoruz.

u arada çocuğum olduktan sonra, seyahat sigortası yaptıran bir insan oldum.
İnsanın başına ne geleceği belli olmaz, özellikle buzlarla kaplı Finlandiya’da. 
Biletimizi Miles&Smiles kredi kartı ile aldığımız için, ek hiçbir ücret ödemeden, her türlü ihtiyacımızı karşılayacak kapsamlı bir seyahat sigortamız var, içimiz rahat…
Uçak rezervasyonunu, Miles&Smiles kredi kartımla yaparken vergileri de millerle ödeyebildiğimi keşfettim, çok iyi oldu hiç para ödememiş oldum.

“Uyumlu seyahat arkadaşı” dedim ama kavga ettiğimiz de oluyor.
İlk kavgamız, müzik yüzünden.
Kulaklarını taktı mı, hayatla bağlantısı kesiliyor, dediğim hiçbir şeyi duymuyor.
“Bir daha yapmam” dedi.
Nitekim bir daha yapmadı.
Sonrasında küçük küçük kavgalarımız oldu ama ikimiz de uzatmadık, hemen barıştık.
Kızımla seyahat etmeye bayılıyorum.
Çünkü İstanbul’da gündelik hayatta, bir sürü şey soruyorum, okulda neler oluyor, günün nasıl geçti, napıyorsun, o derste ne oldu, hoca ne dedi, hangi çocuk yakışıklı…
“Aman anneeeee!” diyor.
Fakat seyahatte “Aman anne!” kalmıyor, başlıyor her şeyi anlatmaya.
Ay nasıl hoşuma gidiyor onu dinlemek.
Seyahatlerde bu itiraflarla çok yakınlaşıyoruz birbirimize!

Ben ona, ülkelerin başkentlerini soruyorum.
Komik geçmiş hikayeler anlatıyorum.
O, bana hayallerini anlatıyor.
Sürekli gülüyoruz.
Sarılarak uyuyoruz.
Bir sürü aktivite yapıyoruz.
Güzel yemekler yiyoruz.
Dükkan geziyoruz.
Birlikte sauna keyfi yapıyoruz.
Anneliği ihmal etmeden, iki kardeş, iki arkadaş gibi olduğumuz da oluyor.

41HAFTA-103
Yaşasın otelimize geldik! Öleceğiz heyecandan. Hayatımızda ilk defa, tepesi cam bir igloo’da kalacağız. Bu akşam yattığımız yerden yıldızları seyredebileceğiz. Şanslıysak Kuzey ışıklarını da görebileceğiz.

Rovaniemi, Helsinki’nin bir saat kuzeyinde.
Küçücük bir yer.
180 bin insan yaşıyor, 200 bin rengeyiği var.
İlk gece Rovanimei’nin biraz dışında, yeni açılan bir otelde konaklıyoruz.
Kuzey ülkeleriyle ilgili bilmeniz gereken en önemli şey, şu, otellerde bellboy filan yok.
Sen taşıyacaksın abi bavulunu!
Böyle hizmetler yok.
Neyse biz pratik anne kızız, kimseye ihtiyacımız yok!

Odamıza, daha doğrusu igloo’muza bayılıyoruz.
Sadece 12 tane varmış.
İnsan içi sıcak mı diye merak ediyor, evet hiçbir sorun yok, ortada iki kişilik bir yatak ve tepen cam.
Hemen Alya ile iki seksen yatağa uzanıyoruz.
Yıldızları, battaniye niyetine üzerimize örtüyoruz.
O gece Kuzey Işıkları zilini açık bıraktık, olur da biz uyuya kaldıktan sonra Kuzey Işıkları belirirse alarm çalıp bizim uyandırsın o büyülü anı kaçırmayalım diye.
Nitekim çaldı.
Ama biz, bebek Kuzey Işıkları’nı görebildik.
Çok yoğun değildi yani.
Bir göründü, bir kayboldu.
Olsun yine de çok mutlu olduk!

41HAFTA-104
Bu, bizim igloo’nun içinden gökyüzüne bakarken ki şaşkın halimiz!

Ertesi sabah Santa Claus safarimiz var.
Neeeee, kar motorsikletini ben mi kullanacağım?
Önce biraz tırsıyorum.
Ama tırsacak bir şey yokmuş, çok eğlenceli.
Zaten her türlü bilgiyi veriyorlar, peş peşe gidiyorsunuz.
Hiçbir problem olmuyor.
Donmuş nehirlerin üzerinde ilerliyorsunuz.
Alya tabii cin, sorularını soruyor, “Ya tam donmamış yerler olursa? Biz onların üzerinde geçersek? Bu motorlar da ağır? Nehrin dibi mi boylarız?”
Onu olumsuz bir şey olmayacağına ikna eden yanıtlar veriyorlar.
Ve şimdi ormana dalıyoruz.
Vay ki ne vay…
Müthiş bir manzara.
Duruluk, sessizlik, sükûnet…
Aşık oluyoruz.

41HAFTA-105
Ve sabah Santa Claus safarisine hazırız. Halimizi motorculara benzetip gülüyoruz gibi giyindik. Kafana kask takıp maceraya hazırlanmak da iyiymiş!

Bir başka safari ren geyiği safarisi.
Bu da kaçmaz.
Alya, boynuzu düşmüş bir ren geyiği görüyor, çok üzülüyor. Diyorlar ki, “Hayır, senin süt dişini düşürmen gibi! Problem yok her sene düşüyor, yeniden çıkıyor”
O kadar narin ve güzel gözlü ve ürkek hayvanlar ki…
Ren geyiği yetiştiren aileler var o bölgede..
Onlara yapılacak en büyük terbiyesizlik, “Kaç ren geyiğiniz var?” diye sormak…
Sorulmazmış…
“Kaç paran var?” sorusuyla eş anlamlıymış!
Bizi çok güzel ağırlıyorlar.
Sonra Ren geyiklerinin arkasındaki kızaklarda safari yapıyoruz.
Çok çok hoşumuza gidiyor.

41HAFTA-106Şimdi Ren Geyiği çiftliğine geldik. Bize bu harika hayvanları anlatıyorlar. Bir de üstüne ren geyiği safarisi yaptırıyorlar. Değmeyin keyfimize!

Sıra Noel Baba’nın kasabasında.
Evet, bizim buralarda Demre’de doğduğu söylenir ama ne yalan söyleyeyim, oralara daha çok yakışıyor.
“Noel Baba’nın yanına gitmek ister misiniz?” diyorlar.
30 Euro bayılıyorsunuz, onunla fotoğrafınız oluyor!
Kendi makinenizle çekmenize izin vermiyorlar.
Biz sonra, kart postal olayına girdik.
Oradan, eve kartpostal attık, Noel Baba pullu bakalım gelecek mi?
Ben hadi neyse de, Alya’ya kart postal, iyice nostaljik geliyor.

41HAFTA-108---Kopya
Noel Baba’yla fotoğraf çektiriyoruz, 30 Euro’yu bayılıyoruz!

Ve sonra otel…
Sauna keyfi yapıyoruz ana-kız.

Bugünlük bu kadar kar yeter! Marş, marş otel… Sauna…

Ve Rovaneiemi’nin en iyi lokantasına gidiyoruz zaten bir tane var ve geyik eti olayına giriyoruz.
Bir sürü Türk vardı, Türklerin 15 tatilde tercih ettiği yerlerden biriymiş…
Son günümüzü ise huski safariye ayırdık.
Tıptı Ren geyiği gibi, huski yetiştiren çiftlikler var.
Müthiş özenli çiftlikler.
Kuzey ülkelerinde, hayvanlar, neredeyse insanlardan daha kıymetli, mümkün değil onlara zarar verecek bir şey yapmaları.
O köpekler için söylenen zaten şu: “Bir huskiniz varsa ve onun iyiliğini istiyorsanız, bir araba lastiğinin içine oturun o sizi çeksin, çünkü ona ilgi gelir.”
1 yaşından itibaren kızak çekmek için eğitiliyorlar.
Günde 1.5 kilo et yiyorlar.
Safi kas haldeler.
Kar yemeğe bayılıyorlar.
Onlara -20 yetmiyor, daha da soğuğu seviyorlar.
Kar olmadığı aylarda da antrenman yapıyorlar ki, güçlü kalabilsinler.
“Huskilere işkence ediyorlar. Hayvanlara yazık oluyor!” diyenler maalesef yanılıyor. Huski’ler hayatlarından son derece memnum. Ve Finlandiya gibi bir söz konusu değil hayvan zulmü. Huskie’lerine gözlerinin içi gibi bakıyorlar.

9 sene kızak çekebiliyorlar.
En arkada, en güçlü iki erkek olurmuş, ortalarda orta güçteki köpekler, önde de iki dişi.
Lider olan onlar.
Alya’nın da benim de pek hoşumuza gitti.

İnanabiliyor musunuz! Böyle bir hız… Hem de bir saat boyunca…

Bu arada nasıl hızlılar inanamazsınız. Arkada kızağı kullanansanız bir saat ayakta dikiliyorsunuz, virajlarda o yöne doğru yatıyorsunuz.
Çok zor değil ama dikkat etmeniz gerekiyor.
Arada bir arada mola verdik, arkadaki kızağı kullanan frene tam basmadığı için kızağıyla bana bindirdi.
Allah’tan bacağım kırılmadı ama nasıl morardı anlatamam.
Hala acıyor.
Yani bu tür kazalar da olabiliyor.
Fakat her şeye ama her şeye değdi!
Olağanüstü bir seyahatti!

Alya’yı üşemesin diye bir güzel paketliyoruz. Husky Safarisi sırasında o kızakta oturacak, ben arkasında ayakta duracağım, çünkü kızağın sürücüsü olacağım.

Ben Helsinki’ye dönüş yolunda gerildim, “E çok kar, nasıl kalkacak bu uçak!” diye.
“Aaaa!” dediler, “Deli misiniz, Finli pilotlar bu konuda şahaneler. Çünkü bu ülke, sürekli karlar altında. Alışıklar, içiniz rahat olsun!”
Gerçekten de dedikleri gibi oldu.
Uçakta mışıl mışıl uyuduk, Helsinki’ye geldik, oradan ver elini İstanbul…
Bir maceranın daha sonuna geldik.
Yeni maceralarda buluşmak üzere…

 

Yorum Bırak