28.Hafta: Çocuk güvenlik koltuğum yok diye az daha bebeğimi vermeyeceklerdi

İtameks’in çocuk güvenlik koltuğu panelinde moderatör oldum. Oradan gelen 20 bin lira, hukuki hata sonucu, suçsuz yere 6 yıl 4 ay hapiste yatan Nilay Özçulcu’ya gitti….

Geçtiğimiz günlerde…

“Çocuk Güvenlik Koltuğu Kullanımının Önemi” konulu bir panel düzenledi.

Katılımcılar İtameks Ceo’su İsmail Delemen, Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’deki yol güvenlik danışmanı Ahmet Utlu ve Bilgi Üniversitesi psikoloji bölümü yardımcı doçentlerinden İdil Işık’tı.

Benden de paneli yönetmemi istediler.

Türkçesi, konusunun uzmanı olan üç insana sahnede soru sormamı…

Ben “moderatör” filan denilince korkuyorum, ama “Gel sahnede gazetecilik yap” deyince, “Aaa bu benim bildiğim iş, yaparım tabii” diye koşa koşa gidiyorum.

Gittim.

İyi ki de gittim…

*

Ben bu çocuk güvenlik koltuğu meselesine fena halde kafayı takmış biriyim.

Gazeteciden çok anne olarak.

Trafik kazalarından çocuklar patır patır ölüyorlar bu ülkede.

Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre Türkiye, 0-14 yaş grubunun zarar gördüğü trafik kazalarında 5. sırada.

Korkunç bir tablo bu.

Avrupa’da trafik kazalarında çocuk ölümü yüzde 2’lerde gezinirken, bizim ülkemizde yüzde 40’larda.

Gerçekten bir şeyler yapmak gerekiyor.

Emniyet kemeri, arka koltukta emniyet kemeri ve çocuk güvenlik koltuğu benim için aynı derecede önemli. Bu konudaki cezaların caydırıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Ama öncelikle bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak gerekiyor. Bu olmadan, cezai yaptırım getirseniz de, fark etmiyor. Eskiden emniyet kemeri kullanımı bu kadar yaygın değildi, erkek adamı bozduğuna filan bile inananlar vardı, ama şimdi bakın, insanlar arabalarına biner binmez, kemerlerini takıyor…

Demek ki olabiliyor, demek ki bu bilinç, yerleşebiliyor.

Emniyet kemeri nasıl kitleler tarafından kabul edildiyse, çocuk koltuğunun da hayat kurtardığına inanılacak, çok düşük hızlarda bile, o bağlanmamış bebeğin öne fırlayarak hayatını kaybedebileceği gerçeği, kafalara dank edecek.

*

Şimdi böyle yazdığıma bakıp,  zannetmeyin ki bu bilinç bende evveleski vardı.

Hayır, Alya’dan sonra yerleşti.

Alya, Dubai’deki Amerikan Hastanesi’nde doğdu.

İlk kez çocuk doğuruyorsanız, her şey hızlı ve rüya gibi gelişiyor. Doğum esnasında ve sonrasında, ailemin yanımda olmasını düşünmüşüm, bakıcı işini halletmişim, çocuk odasını hazırlamıştım, işten izin almıştım…

Tamamdı, bir bebeğim eksikti…

O da Allah’a şükür sorunsuz bir şekilde dünyaya geldi…

Artık eve gidebiliriz…

Derken…

O da ne!

Hastane, “Arabanızda çocuk güvenlik koltuğu var mı?” dedi…

“Yoo” dedik, “Taktıracağız da, yeni doğmuş bebek için gerekmez diye düşündük…”

“Olur mu öyle şey?” dediler.

“Güvenlik koltuğunuz yoksa, bebeğinizi veremeyiz!”

Bakar mısınız, önleme bakar mısınız…

Arabanda çocuk güvenlik koltuğu yoksa, bebeğini sana vermiyorlar!

E tabii ki öyle bir ülkede, trafik kazaları da, çocuk ölümleri de bize göre daha az olur.

Sevgilim bir koşu gitti, aldı, monte ettirdi de Alya’yı öyle eve götürebildik.

Elin Arap ülkesinde bile öyle…

Bizdeyse…

Hala kim öle, kim kala…

Ama artık değişmesi gerekiyor…

Bu konuda bir farkındalık yaratmak gerekiyor.

İtameks’e bu paneli düzenlediği için teşekkür ediyorum.

Ve konuklarımın izleyicilerle paylaştıklarını kısaltarak sizlere aktarıyorum…

İtameks Ceo’su İSMAİL DELEMEN:

Güvenlik koltuğu yasası yürürlüğe girdi Ama durdurulduğu için uygulanmıyor

Bize İtameks’i anlatır mısınız?

– Biz 30 yıldır otomotiv ana sanayi global marka ve firmalarına üretim yapan bir kurumuz. Bu süreç içinde, araç içi güvenlik standartlarını inceleme fırsatım oldu. Türkiye’de bu konuda diğer ülkelere göre önemli ölçüde bilgi eksikliği olduğu fark ettim…

Çocuk güvenlik koltukları üretmeye başlamanızın sebebi bu mu?

– Evet, baktık ki, pazarda bu alanda müthiş bir boşluk var. Otomotiv ana sanayi tedarikçisi olarak 30 yıllık sektör birikimimizi, bu alana da kaydırdık. Sloganımız: “Bizimle Güvende Kalın.”

Bu işe girdiğinizde sizi en çok ne şaşırttı?

– Otomobiller üretilirken kullanılan bütün emniyet sistemleri ve araç güvenliği malzemeleri, yetişkinler için tasarlanıyor. Bunu öğrendiğimde gerçekten şaşırmıştım. Araç içinde bebekler ve çocuklar için ekstra bir güvenlik ekipmanı yok…

Peki ülkemiz araç içi çocuk güvenliği konusunda ne kadar bilinçli…

– Bunu değerlendirebilmek için istatistiklere bakmamız lazım. Ve o istatistiklerde, maalesef gelişmiş Avrupa ülkelerine oranla Türkiye acayip düşük. Anlayacağınız, biz sınıfta kalmış durumdayız. Türkiye 75 milyonluk bir ülke, doğum oranı 1.2 milyon ve senelik araç satışı 600.000 adet. Sıkı rakamlar değil mi? İnanılmaz çok çocuk güvenlik koltuğu satılıyor olması lazım, oysa alakası yok! Satışlar, bu rakamların yanına bile yaklaşamıyor. Amaç, bunun bir lüks değil, ihtiyaç olduğunu anlatmak ve kullanım yaygınlığını arttırmak.

Çocuk güvenlik koltuğu kullanımında püf noktalar neler? Nelere dikkat etmeliyiz? –  Öncelikle, çocuğun yaş grubu için doğru koltuğu temin etmeye dikkat etmeliyiz. Sonra koltuğun, araca doğru şekilde monte etmeye. En çok bu konuda hata yapılıyor. “Yaptım” zannediyorlar ama düzgün yapılmadığı için problem çıkıyor. ISOFIX bağlantı, işleri kolaylaştırıyor, yüzde 96 oranında doğru montaja olanak sağlıyor. Bir de çocuk güvenlik koltuğunu satın aldığınız firma, konusunda ne kadar uzman. Bunu da mutlaka araştırmamız gerekiyor…

Siz de bir babasınız, anne-babaları özel olarak uyarmak istediğiniz bir konu var mı?

– Çocuklar bizi örnek alıyor. Bizim davranışlarımızı. O yüzden, “Onu yap, şunu yap” diye nasihat etmek yerine, işleri doğru yaparak onlara örnek olmamız gerekiyor. Emniyet kemeri takmayı alışkanlık haline getirmiş birinin çocuğu mesela, bu işlemi doğal olarak kendisi de tekrarlayacaktır. Ya da bebekliğinden bu yana çocuk koltuğunda oturmuş bir bebek, ileriki yaşlarında içgüdüsel olarak kendini onun içinde güvende hissedecektir. Muhtemelen o da anne baba olduğunda, kendi ailesinden gördüğünü çocuğuna uygulayacaktır.

7 yaşındaki çocuğunuz hala araç güvenlik koltuğu kullanıyor mu?

– Elbette. Ve onun içinde oturmazsa, tedirgin oluyor. Ama gelgelim İstanbul’da taksiye de biniyoruz. Yürürlükte olan ama uygulanmayan yasa yüzünden, umumi vasıtalarda güvenli seyahat imkanı bulamıyoruz.

Piyasada 50’ye yakın farklı ürün var. İnsanlar, doğru “güvenlik koltuğu”na seçip seçmediğini nasıl anlayacak?

– Doğru koltuk seçimi, araç içi güvenlikteki en önemli adım. Şu üç şeye dikkat etmemiz gerekiyor: Çocuğumuzun boyu, çocuğumuzun kilosu ve aracımızın koltuk bağlantı ekipmanları. Ha bir de, aldığımız güvenlik koltuğunun test edildiğine ve standartlara uygun üretildiğinden de emin olmanız gerekiyor.

En pahalı olan, her zaman en iyisi midir?

– Yok öyle değil. Ama tüketici, ödediği paranın karşılığını veren bir ürüne sahip olup olmadığını araştırmalı. Piyasada, her fiyat seviyesine göre ürün bulabilirsiniz. Ancak her çocuk güvenlik koltuğu, birbirinin aynı değil. Kullanılan malzeme, ürün geliştirme, çarpışma testi başarısı, kullanım performansı, kullanıcı dostu gibi kriterlere dikkat etmek gerekiyor. Bu bahsettiğim çalışmalar da, sadece üst segment markalı ürünlerde yapılıyor.

Peki çocuk güvenlik koltuğu alanında yaşanan sıkıntılar neler…

– Sunulan bazı ürünlerin AB normlarına göre standart içermemesi ve bunun tüketici tarafından bilinmemesi. Bu, en büyük sıkıntı. Tüketici, herhangi bir kazada, çocuğunun başına neler gelebileceği konusunda da bilinçli değil. Bu yüzden en önemli mesele halkın bilinçlenmesi.

Peki bu bizim tek başımıza yapabileceğimiz bir şey mi?

– Ne yazık ki hayır! Devletin bu konu üzerine eğilmesi, odaklanması gerekiyor.

Çocuk güvenlik koltuğu kullanım yasası Türkiye’de ne zaman başladı ve şimdi ne durumda?

– Kullanımı zorunluğu yasası, 1 Haziran 2010’da yürürlüğe girdi. Bu yasayla, çocuk koltuğu kullanmayan sürücüye 62 lira ceza kesilecekti ve ehliyetinden 15 puan silinecekti. Ama yasanın yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra uygulamalar durduruldu. Şu an kontrol filan yapılmıyor…

Neden?

– Oluşturulan yasa, AB uyum yasaları doğrultusunda hazırlanmıştı. Ne var ki yasa hazırlanırken, yürütmesini yapacak emniyet kuvvetleri yeteri kadar bilgilendirilmedi. İşte bu eksiklik gözlemlendiği için, yasa yürürlükte olmasına karşın, uygulamalar askıya alındı. Bence bu süreç, başlamışken devam ettirilmeliydi. Başka şeyler de yapılabilir…

Ne gibi?

– Yasa uygulamaya alındı. Bir kere bu iyi bir şey. Sevinmemiz gerekiyor. Ancak tüketide böyle bir alışkanlık oluşturulamadı. O yüzden iletişim kampanyaları yapılmalı, konuya dikkat çekilmeli. En iyi örnek de, emniyet kemer kullanımıyla ilgili çıkarılan yasa.  Kemer kullanımında başarı sağladı. Burada da aynı şey yapılmalı. Netice de alışkanlık sadece ceza kesme ile sağlanamayacağı için özendirme yoluna da başvurulmalı. Sanayi Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve alt devlet kurumları tarafından bilinçlendirme kampanyaları oluşturulmalı. Her 100 araç kazasında 14 çocuğumuz zarar görüyorsa, bu ülke olarak bizim utanç kaynağımız olmalı.

Bizde “çocuk güvenlik koltuğu” konusunda yeterli bilinç söz konusu mu yoksa yasal zorunluluk olarak mı bakılıyor?

– Üzülerek söylüyorum, güvenlik koltuğunun önemi, toplum tarafından bilinmiyor. Koltuk edinenlerin büyük bir kısmı, yasal zorunluluk olarak gördüğü için gidip alıyor. Siz farkındalığı arttırmak için bir panel düzenlediniz. Başka neler yapmayı planlıyorsunuz?

– Biz bu yıl 30. kuruluş yılımızı kutluyoruz. Amacımız, “Bizimle güvende kalın” sloganıyla tüketiciyi bilinçlendirmek ve araç içi güvenliğini sağlamak. Bu panel gibi aktivitelerimiz devam edecek. Bir de yoğun olarak interneti aktif olarak kullanmayı planlıyoruz.

HAMİŞ: Çocuk güvenlik koltuğu ile ilgili daha fazla bilgi için www.cocuk-koltugu.com,www.facebook.com/Cocukkoltugu.Itameks ve www.twitter.com/Cocukkoltugu

BUNLARA DİKKAT EDİN

  • Koltuğun çocuğunuzun yaşına uygun olmasına dikkat edin.
  • Arabaya doğru biçimde yerleştirmek için, kullanım kılavuzundaki talimatları iyice okuyun.
  • Arabanızın koltuğuyla uyumlu olup olmadığını kontrol edin.
  • Test edilmiş ve standartlara uygun olmasına dikkat edin.
  • Her araba yolculuğundan önce, iyi bir şekilde yerleşip yerleşmediğinden emin olun.
  • 6 yıldan daha eski bir güvenlik koltuğunu değiştirin. 10 yıl ve eski olanlarını kullanmayın.
  • Araba hareket halindeyken, bebeğinizi koltuktan çıkarmayın.
  • En az 1 yaşına kadar ve 9 kiloya ulaşıncaya kadar bebeğinizi yüzü arkaya dönük biçimde 45 derecelik açıyla oturtun.
  • 5 nokta kemer sistemi en iyi korumayı sağlar, çünkü kemerler bebeği hem omuzlarından, hem de kalçasından tutacak şekilde kavrar.
  • Kemer, en iyi korumayı sağlamak için rahat biçimde durmalı, bebeğinizi çok sıkmamalı.
  • Çocuk, koltukta kendini rahat ve iyi hissetmeli. Çünkü hoşnut olmayan bir çocuk rahatsız olur ve sürücüyü de rahatsız eder.
  • Çocuk güvenlik koltuğunun montajı kolay olmalı ve mevcut araç kemerleriyle kullanılabilmeli.
  • Koltuk, kısa mesafeli yolculuklarda dahi kesinlikle kullanılmalı.

Dünya Sağlık Örgütü Türkiye yol güvenlik danışmanı AHMET UTLU

Trafik sorunu, Kürt sorunu kadar önemli…

“Yol güvenliği” konusunda başvurulacak bir uzman oldun. Önce bir hikayeni dinleyelim, bu işe nasıl girdin…

– Benim için her şey, motor sporlarıyla başladı. Motor sporları, sarsılmaz ve vazgeçilemez güvenlik kurallarıyla doludur. Bu kurallar, bu tehlikeli sporun hem yarışmacılar hem de izleyiciler için güvenliğini sağlar. Bir ralli otomobili, bir yarışta en fazla 120 km hıza yükseliyor olabilir. Ama bu araçtaki pilot da, yardımcı pilot da, özel olarak dizayn edilmiş bir kafesin içinde, başlarında kasklar, üzerlerinde yanmaya dayanıklı giysiler ve çocuk koltuğunun yetişkinlere göre dizayn edilmiş biçiminde otururlar…

120, aslında şehir içinde bile kolaylıkla ulaşılan bir hız…

– Aynen! Üstelik standart otomobillerle ve emniyet kemersiz olarak! İşte motor sporlarıyla, normal hayattaki sürüş alışkanlıkları ve trafik kazasında ölüm sebepleri arasındaki bu derin çelişki, beni “yol güvenliği” konusunda düşünmeye ve çalışmaya itti.

“Yol güvenliği” dediğimizde, biz neyle karşı karşıyayız?

– Zamansız, talihsiz, hak edilmemiş, anlamsız ölüm ya da yaralanma ihtimaliyle! Bu, yediden yetmişe hepimiz için geçerli. Büyük bir haksızlık. Dünyada hiç kimse, trafik kazası gibi saçma sapan bir nedenle ölümü hak etmiyor. Yollarda ölüm ihtimali olarak Almanya’nın 30 yıl öncesindeyiz. Britanya’nın 70’li yıllarını yaşıyoruz. Üstelik yollarımız bu kadar gelişmişken. Bir de ekonomik boyutu var: Emniyet Genel Müdürlüğü yıllık ekonomik kaybın 16 milyar lira civarında olduğunu hesaplıyor.

Senin bildiğim kadarıyla bu alanda bir sürü çalışman var. Ne amaçlıyorsun?

– Bu alanda çalışan herkesin tek bir hedefi var. Yollarda sıfır kaza ve sıfır ölüm. Tamam buna ulaşabilmek şu anda “hayal” gibi ama vazgeçilmemeli. Yol kullanıcıları için yasalar ve yaptırımlar çok önemli. Yolların kondisyonu ve teknik alt yapı da çok önemli. Ancak daha da önemli bir şey var. O da risklerle ilgili farkındalık kazanmaları. Yasalar ve teknik alt yapı ne kadar iyi konumlandırılmış olursa olsun, yol kullanıcılarının kendi çabaları olmaz ise, bu sorun çözümlenemez. Yol kullanıcıları, risklerin farkında olmalılar. Türkiye’de yol güvenliği konusunda çalışan birçok kurum, kuruluş ve birey var. Benim içinde olduğum ve sözcülüğünüm de üstlendiğim “Değiştirebiliriz” adlı yol güvenliği platformu, BP’nin çabalarıyla, trafikteki riskleri yol kullanıcılarına anlatmak için kuruldu. Bu dönem için, “çocuk koltuğu” konusunu ele aldık. Çocuk koltuğu yasası çıktı ama bunun neden gerekli olduğu bilinmiyor…

Siz de neden gerekli olduğunu, ne faydası olduğunu, neden kullanılması gerektiğini anlatmaya çalışıyorsunuz, öyle mi?

– Evet. Yasa, “Çocuk koltuğu kullanmayan ceza ödeyecek” dedi ve aradan çıktı. Bu fikir, Türkiye’ye adeta gökten düşmüş oldu. Böyle bir kültürümüz, böyle bir alışkanlığımız yok. Çok doğru bir karar, her çocuk, çocuk koltuğunda seyahat etmeli. Bu işin şakası yok. Bu konuyu bilenler için alkışlanacak bir karar. Ancak, kullanılmaz ise risk nedir? Bunu bilmiyoruz. Sadece yasanın gücüyle herkesin kullanacağını öngörüyoruz. Kullanılmadığı durumda o çocuk için basit bir kazanın ne sonuçlar doğuracağını anlamak, yasanın yaptırımından çok daha önemli bir itici güç olur. Biz işte, bunu sağlamaya çalışıyoruz.

Meydanlara gidip ne yapıyorsunuz? İnsanlara ne gösteriyorsunuz? İlgi nasıl?

– Şehir meydanlarında, alışveriş merkezlerinde, büyük binalarda, pazar yerlerinde çocuk koltuğu kullanmanın yararını anlatıyoruz. Bir sivil toplum hareketi olarak, herhangi bir marka için değil genel olarak, çocuk koltuklarının kullanılması gerektiğini, nasıl kullanılmasının doğru olduğunu anlatıyoruz. Simülatörler kullanıyoruz. Çok şaşırtıcı bir ilgi var. İnsanların, özellikle annelerin çocuk koltuğunun olmadığı durumlar için, çocuklarının hangi riskle karşı karşıya olduklarını farkına varmaları hızlı oluyor. Riskin farkına varılıp, ceza ödeme ihtimali için değil, isteyerek ve bilinçli olarak çocuk koltuğu kullanmalarını amaçlıyoruz. Oluyor da… Çocuk koltuğu yasası yaklaşık iki yıldır var ama tam olarak uygulanmıyor. Bunun bir geçiş dönemi olduğunu varsayıyoruz ve yakında yolculuk eden tüm çocuklar için uygulanacağını düşünüyoruz.

Biz “yol güvenliği” konusunda Türkiye’de tam olarak nasıl bir sorunla karşı karşıyayız: A) Trafik sorunu mu? B) İnsanlık sorunu mu? C) Sağlık sorunu mu?

– Dünya Sağlık Örgütü, trafik kazası ölümlerini ve kayıpları “insanlık sağlık sorunu” olarak kabul etti ve 10 ülkede projeler başlattı. Türkiye’de bu listede var. Türkiye’de “Güvenli Trafik” adlı bir proje Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı eli ile yürütülüyor. Bu çabaların tamamı daha az ölüm için. Biz yılda 10 bin kişi kaybediyoruz. Saat başı yaklaşık 1.5 kişinin asfalt üzerinde kaybı demek bu. 200 binin üzerinde yaralı oluyor her yıl. Etrafınıza bir bakın, her dört kişiden birinin bu konuda kaybı vardır. Trafik sorunu Türkiye’de çözülmesi gereken dağ gibi bir sorun. Kürt sorunu kadar önemli.

Her gün bu kadar insan ölüyor. Ne yapsak nispeten azalır? Ne tür yaptırımlar biraz olsun bu vahim tabloyu engelleyebilir…

– İki yönden bakılmalı. Birincisi yasalar ve yaptırımlar. Diğeri ise yol kullanıcılarının risklerin farkına varmalarının ve hatalı davranışlarını doğru yönde değiştirmelerinin sağlanması. Yasalar ve mevzuat açısından pek sorun yok. Buradaki sorun yakalanma riskinin düşüklüğü. Kuralı çiğnersiniz, polis göremez, görse de ciddiye almaz. Bu algılama biçimi, en büyük sorun. Yakalansa da ceza ufaktır. Olsa olsa diğer yol kullanıcılarına ayıp olur. Ayıp kavramı da kişiye göre değişir. Geriye ne kaldı? Yaptığın yanına kar kaldı. Diğeriyse, riski bilmemek. Bir aracı saatte 100 kilometre hıza çıkarmak dünyanın en kolay şeyi. Nasıl duracağını öngörebilmekse, “başarılı sürücü”yü belirliyor. Hava yastığı var diye emniyet kemeri takmamak, kucağındaki çocuğu bir kaza anında tutabileceğini sanmak, dört çeker aracın karda veya yağmurda asla kaymayacağını varsaymak, bilgi eksiğidir. Bu eksik de, riski anlamamayı getirir. Sonuç olarak yasalar ve yaptırımlar, duble yollar olacak ama tek başına asla yetmez. İnsanlara riskin ne olduğu da anlatılmalı. Davranış değişikliği oluşturulmalı. Sadece kolluk kuvvetinden her şeyi bekleyemeyiz.

Sence çözüm ne? Sigara meselesinde olduğu gibi siyasi iradenin işe cidden el atması mı?

– Devlet otoritesinin bu kadar sıklıkla sorgulandığı daha başka bir alan yok. Buna rağmen, bu sorun, asla ana sorunlardan biri olarak değerlendirilmiyor. Bu kadar çok insanın canının direkt olarak yandığı başka alan da yok. Siyasi olarak ele alınsa, seçim kampanyasında vaat olsa yeridir herhalde. İhtiyacımız olan şey, tam ve eksiksiz bir siyasi taahhüt, bir himaye. Bugünün siyasi iktidarına bu sorunu da ele almayı çok yakıştırıyorum. Duble yollar 16 bin kilometreye ulaştı. Mevzuat, bazı eksiklere rağmen gayet uygun. Biz bunu hayal bile edemezdik. Ama sadece yol yapmak, kazaları önlemiyor. Risklerin farkındalığı üzerine ilkokullardan halk eğitim merkezlerine kadar tam bir “harekat” gerekli. Ne kadar çok polis arabası alırsak alalım, ne kadar fazla yol yaparsak yapalım, hatalı davranışların iyi yönde değişmesini sağlayamazsak işin içinden çıkamayacağız. Ve elbette kuralı çiğnemeyle yakalanma riski arasındaki ilişkiyi güçlendirmek.
Üstelik buna başlamak için elimizde her şey var. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün son derece yetkin bir eğitim ve araştırma ekibi var. Üniversitelerde buna gönül vermiş dünyaca ünlü olmuş uzmanlar var, Ulaştırma Bakanlığı’nın personeli var. Buna gönüllü özel kuruluşlar var. Yüzü bize dönük uluslararası kaynaklar var…
Sigara konusunda olduğu gibi bir himaye yani…

– Evet bu, Türkiye’yi bu konuda ihya edebilir. Dünyaya örnek hale getirebilir. Türkiye’de resmi istatistiklere baksak, yılda 4 bin 500 civarında trafik kazası sonucu ölüm görürüz. Hatta her yıl, ölümlerin azaldığını bile görebiliriz. Aslında gerçek bu değil. İstatistikler sadece olay yerindeki ölümleri, kaza yerindeki cesetleri sayar. Hastanede ya da yolda ölenleri takip etmez, dolayısıyla da saymaz. Son yıllarda giderek iyileşen ambulans servisi de, kaza yerine hızlı ulaşımıyla yaralıları oradan kaldırıyor ve trafik kazası ölümleri resmi istatistiğine pozitif katkıda bulunuyor. Uluslararası kaynaklar ve resmi olmayan ağızlar, Türkiye’nin yıllık kaybının 10 bin kişi olduğu fikrinde birleşiyor. Bu bile konuya resmi yaklaşımın zayıflığını anlamaya yetmez mi?

Son olarak, alkol ve sürücülükle ilgili neler söyleyeceksin…

– Alkollü sürüş, cinayettir. Alkollü olarak direksiyona geçip kendi yakınlarınızı ya da başkalarının yakınlarını yakarsanız, bunun adı tırnak içinde söylüyorum, “kaza” olmaz. Çünkü alkollü olarak direksiyona geçip de faciaya neden olan sürücü, “Zararlı olduğunu bilmiyordum” diyemez. Bu ikisini, birbirinden ayırmak lazım. Alkol konusunda yasa ve yaptırım gücüne, emniyet kemeri ve çocuk koltuğu konusundaysa hem yaptırıma hem de risklerle ilgili farkındalık çalışmalarına ihtiyaç var…

Yorum Bırak